Elizabeth Strout’un bol ödüllü “Olive Kitteridge” kitabının devamı olan “Olive, Yeniden”de ana karakterimiz Olive, ilk kitaptaki gibi şöyle bir görünüp geçmiyor bu defa. Yazarın özellikle kitabın yarısından sonra ipleri Olive’e vermesiyle, bu kendine has karakteri ölüme giden yolda yapayalnız yakalayıp onunla daha yakından bağ kurabiliyoruz ve seksen senenin muhasebesini de birlikte yapabiliyoruz.
“Roman oluştururken farklı olaylarla farklı kahramanları aynı süzgeçten geçirip birleştirerek esas karaktere bu olay örgüsü içinde bunlardan ayrı bir rol vererek aynı hikâyeye yerleştirmek biraz maharet isteyen bir iş. Zira hangi karakterin hangi olayla öne çıkacağı, ana karakterin bu ikisi arasında duracağı yeri ve onlarla olan bağını, etkisini belirlemek, yazar için niyetin dışına çıkma, okur için de kitap boyunca olan biteni takip etmekten sıkılıp kitabı bırakma ihtimali söz konusu. Tüm bunları diri tutmak için yazarın dizginleri elinden bırakmaması, sıkılmaması için de okuru avcunun içine alması gerekiyor,” diye yazmıştım Elizabeth Strout’un Pulitzer Ödüllü “Olive Kitteridge” romanı hakkında yine bu sayfalarda yayınlanan yazının girizgâhına ve kitabın ana karakteri Olive Kitteridge’in, ara ara sahneye çıkıp olayları toparladığını ekleyip, “Sadece bu kitaptaki görevini ama. Zira devamı gelecek…” diye de bitirmiştim. Bu yazı da “Olive” serisinin devamı olan ve yine İthaki Yayınları’ndan Merve Sevtap Ilgın çevirisiyle yayınlanan “Olive, Yeniden” ile ilgili. Strout, ilk kitapta olduğu gibi yine birbiriyle ilişki halinde 13 öyküyü kitabın tamamına yayıp, karakterlere ve olaylara eşit oranda rol veriyor ve bu defa Olive’i çok daha yakından tanırken onun ölüme adım adım yaklaşmasını romana çöken ağır, hüzünlü ve kasvetli bir atmosferle birlikte takip ediyoruz.
“Olive Kitteridige”teki kahramanlarımızı, Maine eyaletinin Crosby kasabasında, hayatın içindeki olağan değişimlere ayak uydurma çabasıyla baş başa bırakmıştık. “Olive, Yeniden”de ise bu değişim sürecini çoktan tamamlamış olarak karşımıza çıkıyor. Kasabadaki çoğu yer yıkılmış, sadece birkaç tane dükkan kalmış. Crosby’nin “züppesi”, Olive’in ikinci bahar aşkı Jack her ne kadar ölümden dönmüş olsa da bol bol viski gömüp üstü açık spor arabasıyla kasabada turlayıp kendince caka satarken, ilk kitabın ufak çocukları anneliğe adım atmasıyla, o zaman portakalda vitaminken şimdilerde kasabanın garibanlık düzeyi yerlerde süründüğü için evlere temizliğe giden 14 yaşındaki kızların dedeleri yaştaki adamların cinsel açlığını gidermesiyle karşılaşıyoruz. Kadınlar, “taşra işi” baby shower “günleriyle” vakit öldürürken ufak yerlerin en önemli “gazetesi” olan “fısıltı”, almış başını gidiyor ve hane hane dolaşarak kasabada kimin ne yaptığıyla ilgili eşrafı uzun süre meşgul edecek haberleri Crosby halkına ulaştırıyor. Bu arada Olive’in oğlu Chirstopher New York City’deki tuhaf hayatına boy boy çocuklar ekleyerek devam etmektedir.
Gelelim esas hanımımız Olive’e… Artık eski aksiliğinden sıyrılmış, milleti okkalı laflarla yerin dibine geçirmek yerine kendine yönelmiş. İkinci baharını yaşadığı Jack’le sarılıp uyumak, günlük rutinini doldurarak kaçınılmaz sonun gelmesini bekliyor. Yetmişlerinin başlarında ikinci kitapta karşımıza çıkarken son sayfayı kapattığımızda seksenlerine merdiven dayamış olarak görüyoruz onu. Aldığı kilolarla iyice irileşen, ayak tırnaklarını kesemediği için Jack tarafından pedikürcüye götürülerek gönlü hoş tutulan, kakasını tutamayan iyice ihtiyarlamış bir kadına dönüşmüş. Jack’in ölümüyle iyiden iyiye yalnızlaşan ve nihayetinde oğlu Christopher tarafından bir bakımevine yerleştirilen Olive, burada kendi gibi ölümü bekleyen yalnızlarla gün sayıyor ve artık o da “sürüye” uyarak vaktinin çoğunu Isabelle’le onu bunu çekiştirerek geçiriyor.
Elizabeth Strout, “Olive, Yeniden”in altından, merkeze Olive’i yerleştirerek başarıyla kalkıyor. İlk kitapta benzer şekilde, ikinci kitabın başında sahneye ara ara çıkan Olive, özellikle “Şair” öyküsünden sonra başrolü üstleniyor ve okuru kendine odaklayarak, esas karakterin kendi olduğunu ilan ediyor. Strout’un, Olive’in bakıma muhtaç hale giden yoldaki durumunu drama ve sahte bir hüzne boğmadan anlatması yaşananları daha gerçekçi kılarken kitabın geneline hâkim olan ağır hava sonlara doğru iyiden iyiye Olive’in üstüne çörekleniyor. Ayrı ayrı da okunabilecek iki kitap olduğu için bir mukayese yapmak gerekirse; “Olive Kitteridge”e o kadar ödül veren eleştirmenler, “Olive, Yeniden”i okuduklarında, “Biraz daha bekleseydik keşke,” diye düşünmüşler midir diye sormadan edemiyor insan. “Gönüllerin ödülü “Olive, Yeniden”e gitsin,” diyerek noktalayalım yazıyı.
edebiyathaber.net (10 Mart 2023)