Eyüp Aygün Tayşir’in üçüncü romanı “Yiten Bir Aşkın Şarkısı”, artık modern Türk edebiya-tının referans metinlerinden biri hâline gelen Huzur’un çevresinde-belki taşrasında- “güncel” bir ilişkiyi güncelliğin sunduğu imkânlarla ele alıyor. Yazar şarkı sözlerine dönüşen veya şarkı sözlerinden ibaret olan bölüm başlıklarıyla karakterlerinin hikâyesini kurgularken Huzur ,Masumiyet Müzesi gibi modern edebiyatımızın önemli metinlerini yine Huzur romanının atmosferine sirayet eden klasik kültür verimlerini –divan edebiyatını, musikiyi- sürekli atıf yapılan ama derinliğine vâkıf olunamayan entelektüel bir materyal olarak var ediyor.
Entelektüel açıdan önemli kabul edilen bu metinler karakterleri derinden etkileyen, onların “medeniyet tasavvurunun” oluşmasına zemin hazırlayan duygusal bir düzlemde değil; daha ziyade zaruretler neticesinde muhatap olunan kültür yükü olarak önem taşıyorlar.
Romanın girişinde epigraf olarak kullanılan “Huzur” alıntısı bu romanın da basit bir cebir denklemi olduğunu ima ederken ana karakterlerden Alper’in “cinsellik yok” diye eleştirdiği Huzur romanındaki “yokluk” bu romanda “tenahenk” bölümleriyle sağlanıyor. Tenahenkler bu romanın aynı zamanda nakaratı; yani sürekli tekrarlanan, akılda kalması daha olası kısımları, karakterler için şarkının/yaşamın önemli bir parçası,
Romanın içerisinde zikredilen şarkıların ölçeği oldukça geniş. Kitabın sonunda da liste hâlinde verilen şarkılar karakterlerin (Alper ve Sedef) ilgisini yansıtıyor ve romanın kendisi nihayetinde bir şarkıya dönüşüyor. Basit bir cebir denklemi, basit bir şarkı güftesi oluyor. Huzur romanı vesilesiyle bir kere daha tekrar etmek gerekirse; bu romanda geleneksel kültür -Mümtaz ve Nuran’ı alakadar ettiği kadar- Alper ve Sedef tarafından temellük edilecek, içselleştirilecek bir mesele olarak ele alınmıyor veya entelektüel bir iştahla irdelenmiyor. Alper’in sık sık internetin imkânlarına başvurması, Sedef’in geleneksel kültürel verimleri sürekli anneannesinin bilgisi-görgüsü üzerinden yorumlamaya çalışması veya ona havale etmesi buna örnek olarak verilebilir.
Huzur’da sürekli irdelenen doğu-batı ilişkisi de karakterlerin estetik düzlemde aslî meselelerinden biri değil. Daha ziyade Türkiye’den gitmek, yurt dışına yerleşmek veya İngilizce bilgisi üzerinden Alper ve Sedef arasında oluşan gerilim dolayısıyla bu konu gündeme geliyor.
Tanpınar’ın Huzur’da söylediği basit bir cebir denklemi ifadesinden yola çıkan bu roman Sedef’in akıbeti dolayısıyla, söylenmeyen bir başka Tanpınar sözüyle gerilimini tamamlıyor ne yazık ki: “Türkiye evlatlarına kendisinden başka bir şeyle meşgul olmak imkânını vermiyor.”
edebiyathaber.net (11 Temmuz 2023)