“Ey sümüklüler sümüklüsü galiba
Sinsinin sinsisi ama
Sünepe keder..
Yalnızca o, hatırlamak
Yunmuş yıkanmışa benzer..”
Elime bir Latife Tekin romanı aldığımda artık biliyorum, alışılmadık bir teknik ve dille karşılaşacağım. Başı, ortası, sonu olan, bir anlatıcı tarafından dile getirilen, kurgusu, adı sanı belli karakterleri, diyalogları ile rahat rahat yol alacağım bir romanla karşılaşmayacağımı biliyorum. Hazırım.
Böyle diyorum ya, Gece Dersleri’ne başladığımda yine alt üst oluyorum. Romanın kahramanı Gülfidan gibi, onun dile getirdiği paragraflardaki gibi. Diğer anlatıcıların paragraflarındaki gibi. Kim ne zaman anlatmaya başladı, bu konuşan kim, neden bu sözcükleri cümleleri söylüyor, neler oluyor, kaçırmamak için bazı paragrafları tekrar tekrar okuyarak ilerliyorum. Sanki bir romanın değil, uzun bir şiirin içindeyim. Özel bir emek harcamak gerekiyor Latife Tekin romanlarını okumak için. Bir çırpıda tüketmenize izin verilmiyor çünkü.
Gece Dersleri, 1980 sonrası Türk Edebiyatı’nı bir yazar olarak özgün dili ve sıra dışı roman tekniği ile sarsan ve önemli bir yer edinen Latife Tekin’in külliyatının üçüncü romanı. Roman, ilk olarak 1986 yılında yayımlanmış.
Latife Tekin’in tüm romanlarında görebileceğimiz teknik ve yöntemler bu roman için de geçerli. Dışarıdan bir anlatıcı yok. Birden fazla anlatıcı var. Olay anlatımı yok; romanın ana kahramanı Gülfidan, dönem ve yaşananları içselleştirmiş, kendi içindeki konuşmalara konuk ediyor okuyucuyu. Okurken hep şunu düşündüm; işkenceler, kayıplar, yıkıntılar, yerle bir oluşlar karşısında yaşanan bu kadar büyük acı, bu kadar derin ve yoğun duygular, bu parçalanmış olma hissi başka nasıl, hangi dilde, hangi sözcüklerle, kimin sözcükleri ile anlatılabilirdi ki? Latife Tekin sözcüklerle anlatılması neredeyse imkansız bir yaşamı anlatabilmiş bu içselleştirilmiş, özgün dil ile. Bu özgün dil ayrıca, romanın kahramanı Gülfidan’ın, kendi ile ondan beklenen toplumsal ve bireysel roller arasındaki parçalanmışlığının dili. Gece Dersleri alışılagelmiş, geleneksel roman diline kafa tutan bir roman. Latife Tekin’in diğer romanları gibi. Geleneksel roman dilini iktidarın ve erkek egemen dilin yansıması olarak gören Latife Tekin, Gece Dersleri’nde de dili bir direniş yöntemi olarak kullanıyor, yoksulluğun ve kadının dili ile sesleniyor okuyucusuna.
Gülfidan, sol bir örgütün militanlarından genç bir kadın olarak devrime hizmet etmeye çalışır. Ancak yaşamının o dönemindeki parçalanma, incinmişlik, hayal kırıklıkları Gülfdan’ın tüm yaşamını etkiler. Olaylar, Gülfidan ve çevresindekiler tarafından aktarılır. Anlatıcı paragraftan paragrafa değişir. Gülfidan, “hayatını hep en ürkek hayvanları sevindirmeye adamış bir kadın”dır. Kitap, daha 55’inci sayfada Gülfidan’ın şu cümlesi ile özetlenir: “Ah hayatım, hiç benim olmadın..” Gülfidan’ın örgütteki kod adı Sekreter Rüzgar’dır. Gülfidan kendi ile Sekreter Rüzgar karakterinden beklenenler arasındaki çelişki ve çatışmalarla geçirir yaşamının bir dönemini, bu dönem yaşamının kalanını da etkiler. Gece Sesleri, Gülfidan’da bedene ve sözcüklere kavuşan bir kuşağın parçalanmışlığının, incinmişliğinin uzun bir şiiridir…
“Kurşunun yağmur altında çıkardığı o ıslak sesten söz açmayalı, unutmuştum korktuğumu.. Yaşlı kadının mezarın içine çığlıklarla yuvarlanışını, ölünün başına dolanmış bezi yırtıp morlanmış bir yüzü bağrına basışını.. Uçamayan bezler kalmış aklımda. Bir çukurun içinde çırpınırken ıslanıp çamurlara yapışan..”
Gülfidan, çevresine kendi dili ile anlatmak ister kendini. Sözcükler anlamını kendi yaşamından alır, ama bu dille kendini anlatamaz.
“Beynimi kasnağa gerilmiş bir ipek gibi düşünürdüm. Dokusuna tel iğneyle tutturulmuş, çırpınan küçük beyaz ruhlarla.. Dokunmaya kıyamayacağım kadar zarif, değerini kimsenin ölçmeye cesaret edemeyeceği, karşısında donuklaşacağı, gerileyeceği ‘ölüler işlengesi’ gibi..”
Gece Dersleri, okumak için çaba harcamaya, zor bir yolculuğa hazır okurlar için. Latife Tekin okurları için…
Şule Tüzül – edebiyathaber.net (5 Ağustos 2015)