Sputnik Sevgilim, Haruki Murakami’nin Ali Volkan Erdemir tarafından Türkçe’ye çevrilen ve Doğan Kitap tarafından yayınlanan son kitabı.
Japonya’dan başlayan bir yolculuğun, Yunan adalarına uzanışının, yollarda kayboluşların, kuralsız aşkların, yol arkadaşlıklarının ve birbirine çıkan yolların, yollarda yalnız kalışların ve aslında yolları hep yalnızlığa çıkan iç içe aşkların romanı.
Edebiyata tutkuyla bağlı, yazarlık düşleriyle yanıp kavrulan, üniversiteye devam etmenin zamanı boşa harcamak olacağını düşündüğü için üniversiteden ayrılan, romanın anlatıcısının aşık olduğu kadın Sumire’dir okurun hikayesini takip ettiği. Ancak bir yandan da Sumire’nin hikayesini anlatırken kendi hayatının ipuçlarını veren anlatıcının hikayesi vardır. Sumire’nin arkadaşı anlatıcıyla, anlatıcının aşkı Sumire’nin hikayesine, Sumire’nin aşkı Japonya’da büyümüş, Koreli, Japoncadan başka Fransızca ve İngilizceyi de akıcı şekilde konuşan, göz alacak kadar güzel giyinen, minik ve pahalı mücevherler takan, 12 silindirli, koyu lacivert bir Jaguar süren Myu dahil olur. Okurun izlediği bu üç kişinin aşklarının, yolculuklarının, yol arkadaşlıklarının ve yalnızlıklarının iç içe geçtiği bir gidiş hikayesidir. Bu hikayede herkes birbirinden giderken, çokça kendine gider ve birbirini bulmak isterken çokça kendini bulur.
Romanın anlatıcısı K. Sumire’ye güçlü bir cinsel istek duyarken, Sumire cinselliğe ilgisini yitirmiş gibi, ya da cinselliğe hiç ilgisi olmamış gibidir. Öyle ki K., 22 yaşındaki Sumire’nin cinsel bir birlikteliği olmadığını düşünmekte, eğer ki olduysa bile bunun cinsel istekten ya da aşktan dolayı değil, muhtemelen edebi meraktan kaynaklanmış olacağını düşünmektedir. Sumire ise cinsel isteksizliğe sahip bir yazarın, deneyimden geri kalma olasılığını dile getirmektedir. Ancak tam da o sırada, Sumire kendisinden 17 yaş büyük evli bir kadına aşık olur. Hayal ettiği kasırganın etkisi altındadır şimdi.
Satır aralarında okurun izlerini takip ettiği eşcinsel bir aşkken, bir yandan aşkın cinsiyetler ötesi tutsaklığıdır. Murakami’nin bu aşkın öznesinin tesadüfen bir kadına olduğu vurgusu bu tutsaklığın kişi aşık olmak istediğinde, kendini tutsak kılmak istediğinde bunun her şeye ve herkese yönelik bir tutsaklık halini alabileceğine dair bir vurguya işaret eder. Bu tutsaklık Sumire’yi yollara çıkarmış, yanında çalışmaya başladığı Myu’ya fiziksel olarak yakınken bile içerde çok içerde yakın olamayışının yolculuğunu yaşatmaya başlamıştır. O nedenle okur hem bir aşk hikayesiyle, hem de içe ve dışa giden bir yol hikayesiyle karşı karşıyadır.
İçiçe geçen aşklarda okurun karşısına çıkan bir yandan içe sıkışan aşkların bedenlerde ve ruhlarda yaşattığı patlama duygusunun izlekleridir. Anlatıcı K. Sumire’ye tutkusunu başka bedenlerle dindirmeye çalışırken, Sumire aşık olduğu kadının ardı sıra koşmaktadır benzer bir tutkunun esaretiyle. Ancak aşkın dile gelmeyişi onu farklı düzlemlerde hayata karşı esir kılar. Bu esaret kendine yolculuklarını da başlatan şeydir. Bu yüzdendir fiziksel mevcudiyetine aşık olduğu kadından kendi hikayesine, geçmişine, yazma tutkusuna geçişler yaşaması. Yanyana yolculuk yaptığı kadına hissettikleri Sumire’nin kendini parçalara bölerek kendine bakmasına neden olur.
Sumire’nin hikayesi yol düzleminde akarken, Japonya’da öğretmenlik mesleğini sürdüren K., onun İtalya’dan, küçük bir Fransız kasabasından kendisine yazdığı mektuplarla aşkına, coşkusuna, tutkusuna ve yolculuğuna ortak olur. Ancak bu ortaklıklar paylaşılanların gerçekliğiyle kendilerini gerçek kılsalar da, K.’nın birlikte olduğu kadın için dile getirdiği aralarındaki ince, saydam, peçe gibi şeyin aslında hikayenin üç kişisi arasında da kalınlaşarak var olmasına engel olamaz. K’nın Sumire’ye, Sumire’nin Myu’ya söyleyemedikleri bu ince, saydam, peçe gibi şeyi kalınlaştırır.
Sumire ile Myu’nun Sumire’nin ısrarı üzerine fiziksel olarak yakınlaşmalarının Myu’daki aksi hayatları bir yerlerde kesişen bu üç kişinin hayat hikayesini özetler gibidir:
“Biz harika yol arkadaşlarıydık, ancak sonunda her birimiz kendi rotasında gidecek yalnız bir metal kütlesinden başka bir şey değildik. Uzaktan bakınca kayan yıldızlar kadar güzel görünüyorduk. Gerçekte ise tek başına uzaya hapsolmuş, hiç bir yere gidemeyen tutsaklar gibiydik. Ancak iki uydunun yörüngeleri tesadüfen kesişince bir araya gelebiliyorduk.”
Sumire’nin ortadan kayboluşu bu tesadüfen bir araya gelmelere bir isyan niteliğindedir. Sumire Myu’nun ruhunda karşılık bulamadığı aşkını dünyanın bilinmezliklerine sürüklemiş ve yok oluşuyla hiç bir yere gidemeyen tutsaklığı kendine gidişini sağlamıştır. Sumire’nin gittiği yeri bilemeyen okur, bu anlamda aşkın çaresizliğine değil de, aşkın görünür olmayan bir derinlikte var oluşuna tanık olur. Bu var oluşun görünür bir düzlemde olmaması gerektiğini Sumire’nin geride bıraktığı yazılar kanıtlar.
Myu’nun rüyaları, dönme dolapta geçirdiği o gece sonrasında beyazlayan saçları, K.nın bu küçük Yunan adasında Sumire’nin hikayesinin geride kalan kısmını arayışı Sumire’nin başka bir hikayedeki varlığının alt kümelerini oluşturan ara basamaklardır yalnızca okur için.
Sputnik Sevgilim, Sumire’nin hikayesi ekseninde dönen dönme dolapların, iç çekişlerin, gidip de dönmemelerin romanıdır. Aynı zamanda bireyin nedenleri kendine ait yolculuklarının sonunda sonlarının kendileri tarafından belirlendiği yüzleşmelerin romanıdır da. Çünkü Sumire’nin yazdığı gibidir tüm hikaye:
“Kan akmak zorunda! Bıçağı bileyip, bir köpeğin boğazını bir yerde kesmek zorundayım.”
Işıl Bayraktar – edebiyathaber.net (7 Ekim 2016)