Esin Şenol, başarılı bilim insanı kimliğinden sonra edebiyatta da adını duyuracak kuşkusuz. Pandemi döneminde sık sık ekranlarda olan Şenol, şimdi yeni eseriyle kitap raflarında. SRC yayınlarından bu yıl çıkan yeni kitabı Ay Işığıyla Yıkanan Kadınlar farklı kurgusuyla dikkat çekiyor.
Esin Şenol, girişte Doktor Simin başlığıyla eser hakkında küçük ipuçları vermiş olsa da kitapta ilerledikçe kurgu ile gerçeğin, düş ile düşüncenin peşinden koşuyorum.
Elbette adından da anlaşılacağı üzere kurgunun temelini kadın/kadınlar oluşturuyor. Meslek hayatında da son derece duyarlı olduğunu bilgimiz Esin Şenol, kaleminde de kadınlara duyarlı.
Yazar, eseri boyunca karakterinin, “Simin”in peşinden koşuyor. Okuru da bu koşuya dahil ediyor. Onu, önünden geçen bir gölgede, içinde bir yerde, yanı başında, çok çok uzağında görüp seyrederken hem elinden tutmak istiyor, hem uzaklaştırıyor… Simin ne kadar kırılgansa E. Şenol o denli dik ve kararlı duruyor. Ama bu yazı işine girmiş hangi yazar kahramanına karşı koyabilmiş ki… Boyun eğip hem yakınında hem uzağında olan Simin’i anlatıyor okurları için.
Eserde kadın kahramanların, bambaşka kişiliklerde olup, her birinin farkı hayatları, farklı telaşları varken bu dostluğu nasıl diri tuttuklarını sohbetlerinde mi, dolunayda diledikleri dileklerde mi gizli, bunu okura bırakıyorum. Bir ilişki biri için ayinken diğeri için sadece “kibir”. Biri acıdan korkarken diğeri sıkılmaktan korkuyor. Biri için cinsellik kendini kırılmaktan korumak üzere yapılan bir eylemken diğeri için el ele yapılan şefkat göstergesi. Tüm bunları kahramanlar rahatlıkla birbiriyle konuşurken bu diyaloglar okura felsefi bir ziyafet sunar gibi, güçlü.
Esin Şenol kahramanı Simin ile okuruna sıkı bir profil çiziyor. Mesleğinde başarılı olmuş, insanlara şifa dağıtan ve göz önünde olan bir doktorun, görünmeyen zamanlarında ne tür dertleri, sıkıntıları, arayışları olabileceğini hatırlatıyor. Boşanamadığı bir eş, hayatının tam olarak neresinde durur insanın? Ne tam merkezdedir ne merkezin uzağında… “Sevgisini ve şefkatini istemeyen, yalnızca bedenini isteyen bir adam, ona sıradanlığın en yalın halini vadediyordu.” (s,31)
Eserde derinlere inmeyen ama sıkı okurların dikkatinden kaçmayacak aile travması da benim için dikkat çekici. Herkesin bildiği gibi, her insanın kara kutusu aile, aynı zamanda travmalarımızın biriktiği yer. Başkarakter Simin için de böyle… “Öyle mi anne? İçime şeytan falan girmedi, yıllarca tutkularımı, güzelliğimi bir suçmuş gibi bastırdınız. Ağır sözler söyleyerek, olmadığı döverek, o da olmadı kendini acındırarak, intihar etmelere kalkışarak yaptın bunu. Şimdi benim sıram.” (s, 49) Simin gibi bir karakter bu sözleri annesine söyleyebilmiş midir, meraklı okura bırakıyorum.
“Zaten her denememde, karşımda annemi buluyor, onun ruhumda açtığı onarılmaz yaraları, “Benim iyiliğim için yaptı,” diye düşünüp geçiştiriyorum.” (s,63)
Kitabın benim için önemli bulduğum bir bölümü de kahramanın bavulla kurduğu ilişki. Bavul ne zaman toplanır ya da ne zaman tam olarak açılır? Hepimizin elinde, çekip gittiğimizde ya da boynu bükük bir dönüşte ya da mutluluktan öldüğümüzde bir bavul yok mu? Elimizde yoksa bile yüreğimizde bir bavul anıyla dolaşmıyor muyuz? “Onun, o bavula iyiliğini, yargısız, yorumsuz, koşulsuz sevgisini ve kendi ifadesiyle bir dokunuşta paramparça olacak bir alçıyla kaplanmış yüreğini de koyup, annesinin acılar içinde öldüğü, çaresizlik dolu gençlik anılarının da anıtı olan o eve gidişi. Daha doğrusu, gidiş gelişleri. Babasının, arkasında duygusal mektuplar bırakarak, zaman zaman evi terk ederken peşinden sürüklediği küçük bavul.” (s,53)
Eserin Vedasız Ayrılıklar adlı bölümü, bir iç döküş hızında zaman zaman bilinç akışı tekniğine yaklaşan, zaman belirteci olmayan bir bölüm. Samimiyet Esin Şenol’un dilinde var.
Kitabın baş kahramanı Simin kadar önemli olan bir kahraman da “Tüm duygu dünyamı yazdıklarımı aktarıyorum, gerçek kimliğim ise duygusuz” (s,77), diyen güzel bakan güzel seven bir “edebiyatçı”. Kitabın içeriğine eleştiri niteliğinde söyleyebileceğim: “edebiyatçı” ile Simin’in ilişkisindeki iniş çıkışların daha uzun tutulması, aşkı unutmuş okurlara ilham olur düşüncesidir.
Eser son bölüm, Sana Bir Sır Vereyim Bir Tanem’le daha belirgin bir iç konuşmaya evirilen, her kadının içinde sakladığı zaman zaman rakip, zaman zaman en acımasız eleştirileriyle varlığını hissettiren, çoğu kez sevgiyle uyuyan “ikinci benlik”le bir konuşma mıdır? Bunu sıkı okurlara bırakarak Esin Şenol Hocama en az tıp hekimliği kadar çetin geçeceğini sandığım edebiyat dünyasına “hoş geldiniz,” diyorum.
edebiyathaber.net (26 Temmuz 2024)