Rüyalar Gerçek Olsa
Dün gece ‘çok acayip’ bir dünya gördüm rüyamda. Benim dünyam…
Devlet diye bir şey de yoktu, farklı milletten insanlar da… Herkesin vatandaşı olduğu tek bir ülke vardı. İstediğiniz zaman istediğiniz yere gidebiliyordunuz. Vize alma gibi bürokratik hiçbir işleme, havaalanlarında bavullarınızın içinde ne varsa ortaya dökülmesine, ayakkabılarınızı çıkarıp geçmek zorunda olduğunuz ‘güvenlik’ kontrollerine gerek kalmadan. Hiroşima’ya atom bombası atılmamıştı rüyamda. Japonya’da deprem ve tsunami olmamıştı. Diktatörlük de yoktu, nükleer santraller de. Dünya Savaşlarına dair herhangi bir not düşülmemişti tarih sayfalarına. Radyasyonun ne demek olduğu bile bilinmiyordu. Fakirlik yoktu, parası olmadığı için açlıktan ölmüyordu insanlar. Din, dil, ırk ayrımı gibi kavramlar hiç varolmamıştı. Kadınlarla erkekler ‘gerçekten’ eşitti. Her yerde omuz omuza çalışıyorlardı. Hiçbir kadın kocası tarafından dövülmüyor, öldürülmüyordu. Tecavüz yoktu. İnsanoğlu düşüne düşüne “düşünce suçu”nu bulmamıştı henüz. Aslında ‘suç’ yoktu. Mutlu uyandım. Rüyamda gördüklerimin gerçek olmasını dileyerek… Peki ya gerçekleşseydi tüm bunlar? Yani, ya gördüğüm rüyanın gerçekliğine uyansaydım?
İşte Rüyanın Öte Yakası adlı fantastik romanda bunu yapabilme yeteneğine sahip birinin hayatının, daha doğrusu rüyalarının kapısını aralıyoruz. Rüyasında gördüklerinin gerçekliğine uyanan bir baş kahraman var romanda, George Orr. Yalnız her şeyi kendi istediği şekilde değiştirebilmeyi bir güç değil, omuzlarında taşıması ağır bir yük gibi gören gönülsüz bir kahraman o. Yapabileceklerini farkettiğinde rüya görmemek için uyumamayı bile göze alan biri. ‘Eczamatik’lerden başkalarının ecza kartlarıyla çektiği ilaçları karıştırarak kendine hazırladığı ‘kokteyller’ sonucu fenalaşıp kaçacak yeri kalmadığında Gönüllü Terapi Tedavisi’ne (GTT) gitmesi gereken bir kahraman. Evet yanlış okumadınız, eczamatik denilen makinalardan kartla ilaç çekilen bir dünya yaratılmış romanda.Ve tabii yaratılanlar sadece bununla da sınırlı değil. Hem roman, hem de ‘dünya’ için milat ise, Orr’un iyileşmek için gittiği GTT sayesinde Dr.Haberla tanışması. Sonrasında Orr’un yapabildiklerine şahit olup ondaki gücü kendi isteği doğrultusunda kullanma ayrıcalığına sahip olan Dr. Haber’ın faydalı işler yapabilmek için çıktığı yolda iktidar hırsına yenik düşerek dünyayı değiştirme çabasına şahit oluyoruz.
“Belki de çılgın bir bilimadamı değildir, diye düşündü Orr keyifsizce, belki oldukça aklı başında bir bilimadamıdır – ya da bir zamanlar öyleydi. Onu yozlaştıran, rüyalarımın ona sunduğu iktidar imkânı. Sürekli müdahil oluyor, rüyalarımda illa bir rol üstlenmesine rol açıyor. Öyle ki, artık o pek bayıldığı bilimini bile amacın kendisi değil, bir araç olarak görüyor… Ama kötü bir niyeti yok, öyle değil mi? İnsanlığın yaşamını iyileştirmek istiyor. Bunun neresi yanlış ki?” (say.91)
Tabii Dr. Haber her ne kadar dünyayı insanlık için daha güzel bir yer haline getirme amacıyla iyi niyetli bir çaba içinde olsa da, Orr’un her gördüğü rüyayla değişen ‘gerçek’lerden de sözetmek gerek. Zira hepsi geriye dönük çalışıyor. Yani rüyasında vârettiği pembe köpek, köpeklere dair tüm bilgimizi geriye dönük değiştiriyor ve pembe bir köpeğin varlığı bize artık garip değil, olağan gelmeye başlıyor. Sanki hep varmış gibi. O yüzden Dr.Haber gerçekleştirmek istediklerini hipnoz sırasında George’a telkin ederken ayrıca dikkat etmesi gereken bir konumda. Zira Haber’ın fikirleri her ne kadar rasyonel ve mantıklı olsa da bu fikirlerin bayraktarlığını yapması için Orr’un ancak bilinçaltından medet umuyor, rasyonel aklından değil. Yani edilen telkinin ne derece başarılı olacağı tamamen Orr’un rüyasında göreceklerine bağlı.
“Rüyamda ne göreceğimi seçemiyorum ki. Kimse seçemez.” (say.122)
Romanda yer alan karakterler arasında kendini üçüncü sınıf bir medeni haklar avukatı olarak gören, George Orr’un aşık olduğu ‘Kara Dul’ Heather’ı es geçmek olmaz. Orr ve Haber haricinde rüyaların gerçekliğine şahit olabilen tek kişi Heather. GTT’de olduğu sürece ecza kartı alamayan, istediği ilaçlara ulaşabilmesi için Haber’ın reçetelerine ihtiyacı olan Orr’un hayatında sahip olduğu en önemli değer o. George’un kâh yanında olmaktan mutlu olduğu, kâh onu bulabilmek için her yola başvurduğu ‘kahverengi’ tenli güzel.
“Bir mucizeye tanık olan kişi, o anda kendisiyle birlikte olanlar hiçbir şey görmediyse kendi gözüyle gördüğüne inanmazdı.” (say.79)
Üniversite son sınıfta “Okusan çok beğenirsin bence”, diyerek bana Ursula K.Leguin’in Yerdeniz Büyücüsü kitabını veren –hatta sonra da hediye eden- arkadaşım sayesinde tanıyıp sevmiştim Leguin’i. Ve yıllar geçtikçe farkettim birine kitap ya da film tavsiye etmenin aslında ne kadar riskli bir iş olduğunu. Beğendiğinizi söylemeniz, karşınızdakilerin beklentilerini bir nebze bile olsa arttırıyor ne de olsa. Kişinin, tavsiye ettiğiniz eseri beğenmemesinin yarattığı tek sonuç ise iki taraf açısından da kocaman bir hayalkırıklığı… Tüm bunları bilmeme rağmen Ursula K.Leguin’in Rüyanın Öte Yakası adlı romanını fantastik tür okumayı sevenler için gönül rahatlığıyla tavsiye etmekten çekinmiyorum. Yerdeniz Beşlemesi’nde yaptığı gibi hayal dünyasında yarattığı ülkenin haritasını bile çizebilen bu eşsiz kalemin ‘Rüyanın Öte Yakası’nı okurken belki de emin olabileceğiniz tek şey muhteşem hayalgücü ile kuvvetli tekniğini birleştirerek size her okuduğunuz sayfayı merakla çevirteceği. İşte bundan emin olabilirsiniz.
Peki hiç düşündünüz mü, böyle bir güce sahip olsanız siz ne yapardınız?
Tatlı rüyalar…
Z. Güldem Zeybek Tazegül – edebiyathaber.net(30 Mart 2011)