Zaman sessiz akar | Şennur Öz

Mart 16, 2025

Zaman sessiz akar | Şennur Öz

Puslu bir Ankara sabahında işe yetişmeye çalışırken boş bir bank, çiğ düşmüş yapraksız dallarıyla bir söğüt ve henüz sönmemiş bir sokak lambasıyla karşılaşıyorum. Ve bu anın fotoğrafını çekmek istiyorum. Tanık olduğum bu durumu, içinde olduğum anı geleceğin değişen yüzüyle kıyaslayabilmek için belleğime kazımalıyım. Çünkü zaman içinde zamandır insan. Kendi yaşantısını sürdürmeye çalışırken bireysel, içinde olduğu sosyal yaşantının farkında olarak toplumsal varlıklarız.

Günümüzde başkalarının düşünce, duygu ve yaşayışından habersiz oluşumuz gerçeğini göz önüne alırsak, fark etmediğimiz ya da görmek istemediğimiz detayları gösteren sanat gibi bu küçük anlamlandırma çabası dünyayla benzersiz bir bağ kurmamızı sağlıyor.

Zamanın ruhunu yakalayan sanatın sesimize eşlik etmesini, duygu ve düşüncelerimizi onaylamasını yahut fikirlerimizi aksi yönde etkilemesini ve duyarlılıklarımıza eşlik etmesini umarız. Sanatın dallarından biri olan şiir, zaman içinde akımlarıyla yaşamın evrilişini etkileyici ve gerçekçi şekilde bize aktarmıştır. Şairler zamanın ve insanın içine döküldüğü bir okyanus gibidirler. Duyarlılıklarımızda yalnız olmadığımızın ve iletişimin hala mümkün olduğunun altını çizerler.

Geçen eylül ayında Adnan Caymaz’ın Gölgeler ve Küller kitabı okuruyla buluştu. Şair, edebiyatımızda zaman ve sessizlik vurgusunu işleyen şiirleriyle yerini aldı.

“ölü atlar gibi geçiyor zaman”

              “vakit nasıl uzar her sözcükte

              nasıl söylenir hayat”

              “yaşamak bir avuç zaman”

              “geçiyor ince sözleriyle zaman”

Adnan Caymaz şiirinin iki kanadı var: Nesnel ve lirik. Geçmişten geleceğe özden yaşamın gerçekliğini nesnel söyleyişiyle aktarırken, yolcusu olduğu zamanı öznel dünyasının kavrayışı, lirizm ile dile getiriyor.

Zaman geçtikçe renkler ve sesler kayboluyor. Kaybolmanın hafızasında kendini unutuyor şair. Şiirlerinde sessizlik imgesi beklentiye karşılık geliyor. Adının çağrılması ile yeni bir başlangıcın sesinin arayışı seziliyor. Çağrılmayan Yakup gibi.

  “bir ben miyim

              dünyanın iniltilerin duyan”

İnsanın insanla çoğalamadığı, sevginin ve güzelliğin esirgendiği, paylaşma arzusunun yastık altında kaldığı, belirsizliğin huzursuzluğunda romantizmden uzak bir manzara çiziyor.

               “bir gül olsun sessizliğin vaadi

               içine kapanmış evlerden”

              “bu sessizlik kimin içinde

              gülse gülün içindedir”

              “bu biçimsiz ağrı hançer ve figan

              suskun bir tanrı ölüyor içimde”

              “unutmak yalnızlıktı

              yonttum gövdemi”

              “insan usul usul gömülür içine”

Şairin, şiirlerinde küçük harf seçimi ve yumuşak sessizlerin yoğunluğu dikkat çekiyor. Biçim ve içerik üslubu özgün bir dil yaratma becerisini kanıtlıyor ve bu izlek şiirlerinin içine daha çok girebilmemizin önünü açıyor. Sınırsız özgürlük sunan şiir sanatı ile yeni bir dilin keşfedilmesine ilişkin Jean Pierre Simeon’un şu sözleri bu özgünlük arayışının nedenini şöyle açıklıyor:

“Şiir yalnızca kendi alanı olan dile hükmeden tüm yasalardan (ritimsel, ses bilgisel, sözcüksel, anlambilimsel, sözdizimsel yasalar) korkusuzca kurtulmakla kalmaz, aynı zamanda, örneğin öneriyi, imayı kesin adlandırmalardan kaçınmayı yeğleyerek, gerçeğin tasavvurlarının alışılagelmiş ve uzlaşımsal biçimlerini de aşar.”

Sözcüklerle hem var olmak hem de varlığını saklamak isteyen şair, şiir söyleyişine kendine özgü bir derinlik katıyor.

   “bir gölge solgun giysileriyle yürüyor yanımda

              varlığımdan başka cevabım yok kimseye”

              “kim inanır hayatına sen kendine ait değilsen”

              “vardık, varız şimdi de”

Şair zamanın ruhunu yansıtan imgeleriyle okurun zihninde dün, bugün ve yarın arasında köprüler kuruyor. Uzaklaşmak yazgısıyla zamanın nehrinde, çocukluk geride kalıyor, baba ocağı bir türkü olup söyleniyor.

“en yakın şey geçmişimiz

              eski mektuplar gibi bir köşede”

              “yarın gitmek için bir yoldur

              dünden biz söz yüzünün eksiğinde”

Şiir yolculuğunda şair ideal sevgiye varmak için işleyen zamanın kaydını tutuyor. Yoldayken arzuladığına ulaşıp ulaşamayacağının tedirginliğini, vardığı yerde tamamlanmamış olmanın eksikliğini, ihtimallerin ve olmazların belirsizliklerini taşıyor. Ayrılık bir sondan ziyade uzun soluklanmanın parçası olarak işleniyor. Şair ayrılığı aşka şirk koşuyor.

“çağırdım sonrayı, gün sürsün

              aşklar mı yaklaştıkça beliren uzaklıklar

              sözünü kuyulardan çeken bir atlas

              sonsuz biçimi imkânsızın”

Ağaç imgesi kendi gölgesinde kaybolan anıları, atlar eski zamanların sesini çağrıştırıyor. Yunan mitolojisinin kanatlı atı, şairlere ilham verdiğine inanılan Pegasus farklı biçimlerde geçiyor dizelerden.

“ah benim halim sen bana yetersin

              sessizlik de ayırır bizi bizden

              kelimeler, insanlar ve şekilsiz şeyler

              geçiyor içimizden alevlerden atlarıyla”

Sanat, yaşamı; doğayla, felsefeyle iç içe ve insanca yorumlama biçimidir. Duygu ve düşüncenin geçmiş ve gelecek arasında yaşamın bütün kaynaklarıyla hemhal olmuş estetik bir anı yansıtan rengârenk bir tasarımdır. Gölgeler ve Küller bu tasarımlardan biri olarak okunmaya hazır.

        “Ya şiir ya da hiçbir şey mi. Evet, muhtemelen.”*

*Jean-Pierre Simeon

Yorum yapın