Zamana Bırakmak | Feridun Andaç

Mart 30, 2021

Zamana Bırakmak | Feridun Andaç

Akan zaman: Bunu bilmek yetmiyor, insan akan zamanı durduramadığına göre, kendi zamanlarının yaratarak bunların her birinin adını koymalı.

Boyut değiştirmek: Kendini adım adım ölüme hazırlamaktır, ama farkında olmadan. Oysa ân’ı yaşamanın güzelliğini bilseniz, tutkuyla bağlandığınız bir yaşamanız ve uğraşınız olur.

Cesaret: Bu ne verilir ne de alınır. Sen yaşadıklarından çıkardıklarınla bunu kuşanırsın.

Cesur olmak: Öğretilebilirliği yok, ama öğrenebilmek için deneyimlerine bakmak, bunlardan ders çıkarmak yeterli.

Çalışmak: Günü başlatmanın alevi, başka yolu yok dediğimiz. Bizi bir tek kurtaracak olan!

Dinginlik: Yazmak/okumak için bunu yaratacak olan gene insanın kendisi. Kimse tarağından size verilmeyen bir şey.

Direnme karşı koyma: Bu da ancak okumaya, yazmaya karşı yapılabilecek savunma hattıdır olsa olsa. Kendini kolaycılığa, yani akışa kaptırarak ruhunu dinlendirme ya da zoru örtmedir.

Eksik olan: İnsan ancak yazmaya, yaratmaya yöneldiğinde kendisinde bu yönde neyin eksik olduğunu da görmeye başlıyor. Adım adım bunları görünce, o zaman “ne yapmalıyım” diye de kendine soruyor.

Farkında olmak: Algınızla buna varırsınız. Ayma ânı desek, gene de bir eksik kalır. Farkındalık yaratabilmek için kaçınılmaz olan üstelik.

Gözün yolculuğu: Her daim uğruna yola düştüğümüzü. Biz onu değil, o bizi gezindiriyor.

Hayaller: Bu da ancak çıtanızı yükseltebilecek bir olgu.

Izdırap: Acıyla gelen desek de, eksik kalır. Azapla yer değiştirmeli bence!

İçinden gelmek: Yaratıcılığın esini için gitmek gerek, karşılaşmak gerek. Devinim olmadan, ipildemeden yaprak rüzgârın sesini anlayamazsın. 

Kaçışlarımız: Gerekli olan. Belki de kendini bulmak, kendine dönmek için iyi bir bahane.

Liman: İşte varılacak yeri olmasa da, sığınılacak bir yeri olmalı her zaman insanın.

Masa derken: Dünyayı karşılamak, dünyalar kurabilmek için bir savaş alanı gerek size. Bundan daha iyi ne olabilir?!

Ne yapmak istediğini bilmek: Değişimin, dönüşümün yolu asıl buradan geçiyor.

Okumanın hazzı: Hazları sıraya koysalar, ikincisine bunu yazardım.

Ötelemek: Göğe örtü çekmek gibidir, güneş doğunca, hele yağmur yağınca, rüzgâra tutulunca anladığınız.

Peşinden gitmek: İşte zor dönemecidir hayatın. Siz kendi patikanızı açmaya bakın.

Resimle yaşamak: Çizmek duygusunu en çok hissettiren o yaşamak düşüncesi.

Sinemanın büyüsü: Eğer büyünün tanımını yapacak olursak, ilkin buradan başlamalı. İnsanlığın en büyük keşfi, cümlesine de yer bularak ama…

Şartlar değişince: Bunu beklerseniz hiçbir zaman yazamazsınız.

Tarihsel olan: Su içerken en çok düşündüğüm. Doğduğum kentin yeraltı sularla kaplıydı; bunun debisini ölçmek için üniversite kuruldu. Ama “uyandırmayın” denildi, ne yeraltını ne de yerüstünü…

Uzak yakınlık: Size yakın olabilecekleri hayatınızda tutmak, uzak durmaları gerekenleri çıkarmak. Yani nedir size iyi gelen, yazmak/okumak/yaratmak için ivmeniz olabilen bunu keşfetmenin yolu da buradan geçiyor sanki!

Ürkeklik: Ne yapmak istemediğini bilmekten doğar, kendini kapana kısılmış gibi hissetmenin bile farkında olamazsın bu durumda.

Vaz geçmek: Alışkanlıkların getirdiğini tutsaklıktır. Kolayı seçmek her zaman zorun korkusundan doğar.

Vazgeçmesini bilmek: İnsan bırakmaz sevdiğini, sevmek insanı bırakır, der şair. Vazgeçmesini bilmenize gerek yok, zamanı gelince sizi bırakanı bilmek ya da bilmemek mesele.

Yoluna devam etmek: Bu da sizin seçiminizle ortaya çıkabilecek olgu: ya var olanı sürdürür, bununla ‘mutlu’ görünürsünüz; ya da zoru seçer hayatı anlamlı/değerli kılmanın sürekli bir uğraş edinmekle mümkün olabileceğine inandırırsınız kendinizi. Sanırım bu da her gün yanan bir fırına odun taşımak gibi bir şeydir.

Yolunu seçmek: Eğer yaşama yolunuzu arzularınız/tutkularınız üzerine kurmak istiyorsanız, tez elden seçimlerinizi gözden geçirmeniz gerekir. Sonradan ‘geç kaldım’ dememek için. Unutmayın ki, seçimlerimizdir bizi mutlu/mutsuz eden. Eğer ne istemediğini bilmiyorsan, yazı yoluna girmenin de engellerini yaratırsın sürekli.

Zamana bırakma: Bu bakış kendini öncelikle “iyi okur” olmaktan alıkoyan bir düşünceyle başlar, sonra da akışa bırakarak kendini sıradanlaşmayı seçmenin yolunu yöneltir. Oysa yazacak birinin buna ne vakti, ne zamanı ne de duygusu vardır. Yazmak bir o kadar da tutku işi, sadakat, bağlılık işi. Bir şeyi sevemeyen, tutkuyla bağlanamayan, buna sadakat gösteremeyenin yazıda işi yoktur!

edebiyathaber.net (30 Mart 2021)

Yorum yapın