“Zamansız Ve Mekânsız Hikâyeler” Orhan Veli Alıcı’nın Alakarga Yayınları’ndan çıkan üçüncü kitabı. Bu kitapta da yazar yine Kadim Anadolu’nun insana dair hikâyelerini anlatıyor. Böylesine mümbit bir alanda kalem oynatmak bir yazar için hem zor hem kolay. Kolay çünkü ta Homeros’tan başlayıp Yaşar Kemal’e uzanan bir anlatı ve insan malzemesiyle bezeli bir coğrafya burası. Zor çünkü yazar bu büyük geleneğin temsilcilerine saygıda kusur etmeden yeni hikâyeler eklemekte fazlasıyla titiz davranmak zorunda. Orhan Veli Alıcı da bu sorumluluğunun bilincinde olan genç bir yazar. Metinlerinde bu kadim coğrafyanın hafızası olma gibi bir sorumluluğu üslendiğini hissettiriyor okura.
“Zamansız Ve Mekânsız Hikâyeler” hem anlatı hem de biçim olarak yazarın diğer kitaplarının çok önünde. Eğer Anadolu’yu anlatacaksan referansın masallar, efsaneler, mitler olmalı düsturunu iyi kavramış ve bunu metne dozunda yedirmiş. Kitabı okurken -ki kitap bir solukta okunuyor- bir zemheri kışında uyumazdan önce anlatılan o Kadim Anadolu anlatılarını çağrıştırıyor ve kitap bittikten sonra derin bir uykuya dalmak istiyor insan.
İki bölümde oluşuyor kitap; mekânsız ve zamansız olarak. Mekânsız bölümünde yedi kısa öykü var, zamansızda ise üç uzun öykü.
“Ilık geceler, yıllarca soğuk mevsimlerde yaşayan bedenimi bir zaman sarmalının yarattığı yanılsamayla baş başa bırakıyor. Yıllardır sert bir üşütücülüğünden mahrum kalınca belki zamanda da mahur kalıyorum.”
Nasıl ki Marquez kitaplarını elimize aldığımızda Güney Amerika’nın kendine has atmosferini bilir ona göre okuma yaparız Anadolu’yu anlatan kitaplarda da bu coğrafyanın kendine has atmosferini hesaba katar öyle yorumlar, muhakeme ederiz.“Zamansız Ve Mekânsız Hikâyeler”de de bir okur olarak beklentimiz bu yönde oldu doğal olarak ve beklentimiz de boşa çıkmadı açıkçası. Sözgelimi, öykülerde kışın en çok Anadolu’ya yakıştığını, zemherinin bu coğrafyanın nişanı olduğunu, nevbaharın bir Mesih gibi nasıl beklendiğini gözlemledik. Zamanda ve mekânda mahsur kalan insanlarla karşılaşıp geçmek bilmez o kış günlerinde soğuğun zamanı nasıl dondurduğuna şahitlik ettik. Isınmak için kuru bir odun gibi yakılan masalların sıcaklığında buzumuzu çözdük.Sesler duyduk dışarıda, tipiyle beraber uğuldayan kurtların sesini. Korkudan kafasını yorgana gömen çocuklarla beraber kafamızı yorgana gömüp acıyla yoğrulan zamanında umuda açılan bir bahar yolculuğunu hayal ederek uyumaya çalıştık.
Anadolu hikâyelerinde zaman hep daireseldir. Zaman dönüp durur, dönerken demekânı ve insanı kendisiyle beraber döndürür. Bu kitap zamanın daireselliğinde insana ait hikâyelerde kesitler sunuyor bize. Burada insanın tekerleği iyiye doğru gidiyor belki ama ileriye gittiğini iddia edemeyiz.
Elhasıl “Zamansız Ve Mekânsız Hikâyeler”Anadolu’nun mümbit topraklarında kısa ve anlamlı bir gezinti için oldukça makul bir deneme.
edebiyathaber.net (29 Kasım 2019)