Kalabalık sokaklar, koşuşturan insanlar… Bunca insanın ne acelesi var?
Her sabah olduğu gibi yine bankta oturmuş bunları düşünürken çok ilginç bir şeye rastladım: Rüzgara meydan okuyan altın sarısı saçları, ışıltılı takılarıyla kırmızı elbiseli bir kadına, zamansız kadına… Sanki birkaç yüzyıl öteden gelmiş de geçmişle bağını hiç yitirmemiş gibi. O kadar bank varken parkta, geldi, benim yanıma oturdu. N’apacağımı bilemedim, nutkum tutulmuştu. Fazla kilosu, yorgun gözaltı torbaları ve burnunun hemen altına iliştirilmiş beniyle dünya güzeli değildi belki; ama sanki, kusurlarının muhteşem uyumundan doğmuş bir kadındı.
Rüzgar ara ara yokluyor, heyecanımı biraz olsun dizginliyordu. Birden cesaret buldum, ağzımdan bir soru cümlesi döküldü: “Nerelisiniz?” Ne kadar da saçma bir soru. Hiç konuşmasam daha iyiydi. Derken cevap verdi: “Konya.” Hiç garipsememiş gibiydi, “Neden?” diye de sormadı, uzaklara dalmış bakışlarını bana çevirmeden cevap verdi sadece: “Konya.” Sonra adını sordum. Aynı üslupla “Gülizar” ismi döküldü ince dudaklarından. Bu mizaca bu isim. Harika bir uyumdu.
Sorular sormaya devam ettim, bu oyun çok hoşuma gitmişti. Derken, döndü ve “Neden?” dedi. “Neden bu kadar soru soruyorsun?” Cevap veremedim, sanki rollerimiz değişmişti. Sert bakışları hala üzerimdeydi; cevap bekliyordu. Gözlerine baktım. Uzun uzun baktım. O da kaçırmıyordu bakışlarını. Sonunda hoyratça ayağa kalktı ve bağırmaya başladı: “Derdin ne senin? Sapık mısın nesin be?” O sinirli sinirli konuşurken ben hala gözlerine bakıyordum. Sanki inanılmaz bir acı yatıyordu gözlerinde.
O bağırdıkça rüzgar sertleşiyor, sanki kasırgaya dönüyordu. Altın sarısı saçları inatla direniyordu rüzgarın hoyratlığına. Rüzgar son darbesini vurdu ve aniden uçup gitti kadının zavallı saçları. O an sonlandırdı bağırışını kadın. Nutku tutulmuş gibiydi, hiçbir şey demedi, elleri titriyordu sanki. Döndü arkasını, gitti. Saçlarını almamıştı, sanki kızmıştı onlara. Yerden aldım, kokladım, kokladım, kokladım…
Ben bir kadın tanıdım, adı Gülizar’dı. Ah, zamansız kadın…
Egemen Büyüktanır – edebiyathaber