Zango, mavigök ve tüy | Şirvan Erciyes

Kasım 25, 2024

Zango, mavigök ve tüy | Şirvan Erciyes

Türkiye Yazarlar Sendikası, yazarlardan savaş karşıtlığı odağında öyküler istemişti. Uğraş Abanoz yazınıyla o çağrıya yolladığı küçürek öyküsü aracılığıyla tanıştım. Daha sonra Karnaval Dergi’de yayınlanan “Aynadan Döndü Gece” öyküsünü okudum. Küçürek öyküde dikkat çeken bir dil vardı ancak “Aynadan Döndü Gece” öyküsü kadar aklımda yer etmemişti, bu öyküyü okuyunca farklı bir anlatı evreniyle karşılaştığımı düşündüm, sonra Zango[1] geldi ve yanılmadığımı gördüm.

Uğraş Abanoz Trabzon’da yaşayan, Güzel Sanatlar Fakültesi’nde resim eğitimi almış genç bir yazar. Zango ’da ışığa ve renklere epeyce rastlamamız yazarın aldığı eğitimden kaynaklanıyor olmalı. Gök ne zaman maviydi? adında bir de şiir kitabı olan Uğraş Abanoz’un resme, şiire ve öyküye meylettiği anlaşılıyor, anlatı evrenindeki dikkate değer, özgün yanları bu üç ilginin bileşiminde aramak mümkün.

Türkiye’de, Karadeniz insanına dair fıkralardan, filmlerden mülhem yerleşik bir algı var. Bu temsile göre ya hırçın ya da kederlenemeyecek kadar neşeli ve hazırcevap insanlardır Karadenizliler. En baştan sıkıntılı bu stereotipin uzağında bir Karadeniz buluyoruz Zango ‘da. Bordo-mavi, Sümela Manastırı, fındık bahçeleri, kemençe kaydeleri, karayemiş gibi detaylardan öykülerin Trabzon’da geçtiğini anlıyoruz. Ancak bu öyküler Karadeniz öyküsü değil. Andığım detaylar olmasa Türkiye’nin herhangi bir yerinde geçtiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. Kökünü Trabzon’dan alan ancak dalları farklı coğrafyalara uzanan bir öykü evreni kurmuş Uğraş Abanoz.

Hayvanlar, doğa, iklim, mevsimler, ölüm, gurbet, mültecilik, ırkçılık gibi izlekler etrafında şekillenen öyküler üç yönüyle dikkat çekiyor. İlki dil, ikincisi öykülerin etrafında şekillendiği konular, üçüncüsü kurgu. Yerel sözcüklere de yer veren yazar, yansımalar, tekrarlar, hayvan sesleri ve yüklemsiz cümlelerle akıcı bir dil yaratmış. Yerinde kullanılan seslerden ve masalsı anlatımdan yayılan farklı çağrışımlar okuma deneyimini genişleterek okuru içine çekiyor. Yazar, hayatın içinden, belli bir farkındalığı, duyarlığı, hümanizmi gerektiren, çeşitli konu ve izlekleri ele almayı tercih etmiş, karakterleri de bu seçime uygun. Masallarla büyüyenlere özgü bir belleğin ürünü olabilecek bu öykülerde yer alan masalsı unsurlardan kaynaklı gizem ve gerilimin dozu iyi ayarlanarak gerçeküstü bir boyut yaratılmış. Fantastik, büyülü gerçekçi ya da masal değil; masalsı. Kurguya gelince, atölyelerde öğrenilen öykülere benzemiyor Uğraş’ın öyküleri. İç sesle, anımsamayla, araya giren karakterlerle dallanıp genişleyen anlatı yazarın dili, üslubu ve meselesiyle birleşerek keyifli bir okuma deneyimi sunuyor.

İlk öykü kitaplarına özgü bazı küçük aksaklıklara da rastlıyoruz. Yazar, eksiltme konusunda oldukça başarılı olmasına karşın zaman zaman gereksiz açıklamalara yer vermiş. Kitapta yer alan öyküler belirli bir bütünlük oluştururken “Güney Ağaçları Garip Bir Meyve Taşır” bu bütünlüğün tamamen uzağında. Ancak bu gibi küçük aksaklıklar Zango’ nun dikkate değer bir ilk kitap olduğu gerçeğini zedelemiyor.

Öykü kitapları hakkında yazarken öne çıkan, en beğendiğim öykü gibi ayrımlara gitmeyi tercih etmem ancak bu kitapta yer alan bir öykü var ki dönüp tekrar okuma arzusu uyandırdı.  Genç bir çiftin manastır gezisini ele alan “Kargalar Çığlık Çığlığa” katmanlı yapısıyla öne çıkıyor. Öyküye hizmet etmeyen bazı turistik bilgilere yer verilmiş ancak bu bilgiler kurgu içine iyi yedirilmiş ve göze batmıyor. Çiftten erkek olanı birkaç kez “hıı Seda” diyor onaylanma arzusuyla. Öyküyü okuduktan sonra kendimi “hıı Seda” derken yakaladım kaç kez. Dili, kurgusu, atmosferi ve konusuyla okurların ilgisini çekmeye aday bu öykü dışında kalan öyküler de okuyanı içine alacak nitelikte. “Kar Topluyor” da tanıştığımız Cel Ağa, “Zango” dan çıkıp gelen Cabir Ağa, ilk öyküde karşımıza çıkan Mr. Peyman ve ressam, “Aynen Kasetten” öyküsünde rastladığımız Aynur Abla kanlı canlı öykü kişileri olarak belleğimizde yer edecek gibi görünüyor.

Zangonun Trabzon’da yetişen küçük bir fındık çeşidi olduğunu öğrendik Uğraş sayesinde. Ama kitaba ve ikinci öyküye adını veren Zango, Cabir Ağa’nın köpeğinin adı. “Zango benimle ya daha ne, korku yok.”[2] diyor Cabir Ağa cinlerin düğününe giderken. “Zaman Bir Çift Gözdü” öyküsünde başka bir köpek var, adı Tüy ve öykünün ana karakterlerinden biri. Diğer bir öykünün adı “Kargalar Çığlık Çığlığa” diğeri “Kuzgun Havada” ve “Mavigök’ü Dağlara Sürdüm” Mavigök bir atın adı. “Tırsa kaldırdım Mavigök’ü durma sürdüm dağlara, yelesinde poyraz, nallarında dıgıdıklar, yeşil izleklere, sazlıklara bata çıka yol aldım. Dıgıdık, dıgıdık, dıgıdık, dıgıdık…”[3]  Hayvan karakterlerin bolluğu ve öykülerde neredeyse insanlar kadar önemli yer kaplamaları da dikkate değer bir tavır. Hikâyeler hayvanlarla, doğa olaylarıyla, ışıkla, seslerle bölünerek, anlatılan uzamın dışındaki uzama da işaret ediliyor.

Unutulmaya yüz tutmuş sözlü kültüre, ilişkilere, geleneklere dair izler, yerel sözcükler, yer adları öyküleri dar bir çerçeveye hapsetmemiş, aksine farklı ve ilgi çekici hale getirmiş. Dille, okura geçirdiği duyguyla, doğa ve hayvanlarla zengin bir öykü kitabı Zango, altmış beş sayfa olmasına karşın.


[1] Uğraş Abanoz, Zango, Parma Kitap, 2024

[2] A.g.e., s.20.

[3] A.g.e., s.50.

edebiyathaber.net (25 Kasım 2024)

Yorum yapın