Söyleşi: Nezihe Altuğ
Zeynep Çolakoğlu; Mina romanıyla Karanlık Sanatların Ecel’i, Şarap Koyusu kitabıyla mitolojinin “Asmalı Kadın”ı, Maya Büyüsü ile kültürel gastronominin yazarıdır. Ocak 2024’te yayımlanan kitabına, kimya mühendisi kimliği ile tadım farkındalığını bilimsel açıklamalar ve öyküsel bir dille birleştirdiği Şarap Koyusu adlı kitabına benzer şekilde ikileme yaparak Maya Büyüsü adını verdi. Bu kitabında asmanın mitolojisine, tarihine ve kimyasına, yiyecek ve içkilerin dünyasından “degüstasyonu” da katarak, iksirle dolu bir başka yolla şarabı anlattı. Şarabın manifestosu niteliğindeki Şarap Koyusu kitabı, ülkemizde ve dünyada yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen gerçekten yaşamımızı güzelleştirmişti. Bugün Hıristiyan dünyası için büyük kutsiyet taşıyan şarap, birçok ilkel gelenekte ise gençliğin ve ebedi hayatın simgesi olarak kabul edilmiş ve mitolojilerinde yer edinmiştir. Şarabın ana kaynağı asma, mitolojideki anlatıya göre, Sümerli Gılgamış’ın bir bahçede gördüğü mucizevî ağaçtır. O ağacın yanında Sabitu, yani “Asmalı Kadın” olarak tasvir edilen tanrıça Siduri (peri) bulunmaktadır. Böylece Asmanın “Hayat Bitkisi” olarak nitelendirildiği ve hatta Sümerlilere göre de “Hayat” işareti olarak algılandığı düşünülmektedir. Bu muhteşem bitkiye, büyük tanrıçaları karşılayan bir misyon yüklemişti. Bu mitten hareketle Zeynep Çolakoğlu, edebiyat dünyamızın mucizevi hayat ağacı, tanrısal şarap yapımcısı, yani Siduri’si, asmalı kadını, ana tanrıça kültünü öyküleriyle bize anlatan büyücüsü… Kendisine aroma çemberinin rengârenk evrenini Maya Büyüsü ile nasıl keşfettiğini sordum.
Var olma sebebimizi sürekli bir tüketime bağlanması, ruhumuzdaki boşluğu her geçen gün genişletiyor, hızla kendimize yabancılaşmamıza neden olup, özgürlüğümüzü yok ediyor. Marx’ın deyimiyle en özgürleştirici aşk bile birden köleleştiren (14 Şubat Sevgililer Günü) bir araca dönüşüyor. Apolloncu düzene cesur bir Dionysoscu karşı duruşun gerekli olduğunu da anlatıyor mu Maya Büyüsü? Büyüsünde hangisinin mayası var?
Tanrısı Dionysos olan bir iksirdir şarap, insanın içini kıpır kırpır eden bir neşeyle dolduran, baharın, hazzın, doğaçlamanın ve kaosun içkisidir. Antik Yunan’da şenliklerle, şiirlerle anılır. Üzerine felsefe yapılır. Yeniden doğumun simgesidir. Dolayısıyla Dionysosca karşı duruşun temsilidir. Üstüne yüklenen mitolojik hikâyeler, şarabın kültürel yanına dikkat çeker. Şarap aslında insanlık tarihini estetik bir bakış açısıyla işleyen bir dönüşüm eseridir. “Maya Büyüsü” de yabancılaşmaya ve mekanikleşen gündelik hayata karşı şarabın dilde dile aktarılan epik hikâyesini anlatma çabalarımdan biri. Hızlı tüketime inat yavaş yavaş içilen, hazzına dostlukların ve büyük sofraların eşlik ettiği, üzerine sohbetler edilen, “slow food” akımının da bir parçası bu doğa eserinin mayasında en naif, en ince hazlar ve duygusal deneyimler var.
Asmayı, şarabı ve sarhoşluğu keşfeden Dionysos “iki kere doğan” diye de mitlerde anlatılır. Şarap Koyusu kitabınızın bir ikilemesi mi Maya Büyüsü?
Tam da dediğiniz gibi! Maya Büyüsü hem isminde gizlenmiş anlamlar hem de takip ettiği yol nedeniyle Şarap Koyusu’nun bir ikilemesi. Bu eserler birbirinin devamı değil kesinlikle, ilgilendikleri ve derinleştikleri konular birbirinden farklı ancak şaraba olan bakışları ortak; mitolojinin estetik bakışı altında, bilimin ışığında ve edebi anlatımın izinde.
Dionysos, asma ve şarabın beden bulmuş halidir. Özgürlük sınırlarını aşma ve başkaldırı tam da bu Dionysos şenlikleriyle geçer. “Kendini unut!” çağrısı gerçek anlamda kendini bilmenin ta kendisi midir? Şarapla elde ettiğimiz, Dionysosvari bir esrime mi?
Çok güzel bir noktaya değindiniz. Şarabın etrafında dönen bu dünya, felsefi sorularla örülmüş durumda. Kendini unutma, kendini bulma yolculuğunda atılan ilk adımlardan biridir. Ardından aynı Dionysos törenlerindeki gibi keşfedilen bu esrime haliyle kolektif ruha dâhil olmak geliyor. Yani üzerine derin düşüncelere dalacağınız bir ortam sunuyor şarap; paylaşmanın şenlikli havasıyla ilginizi benden bize doğru çeviriyorsunuz. O nedenle kendini göstermek için yalnızlaşan, yabancılaşan egoist ortamlar yerine dost sohbetlerinin öne çıktığı, İtalyan usulü neşeli, küçüklü büyüklü sofralar şarabın ruhuna, Dionysos’un felsefesine daha çok yakışıyor diyebilirim.
İletişimin ABC’si kitabının yazarı Prof. Dr. Ünsal Oskay; “Günümüzde görebildiğimiz, izleyebildiğimiz, öğrenebildiğimiz hayatın gerçek yüzü değil de onun sistem açısından yapılmış kurgusal bir replikası ise, sokaklarımızdaki binaların duvarlarından tutun da, odalarımıza dek her yanımızı dolduran iletiler, gerçek bir iletişimden çok bir gürültünün serpintileri ise, yaşadığımız, kabullendiğimiz bugünkü hayat tarzımızı yeniden değerlendirmemiz gerekir” diyerek iletişimin kodlarının çözümlendiği temel yapıtında, hayatın bütününü kucaklayan bir düşünürün iletişimin ne olduğuna ve ne olmadığına dair tespit ve öngörüleri ve iletişim olgusunun uygarlık tarihindeki ve günlük yaşamdaki yerini anlatılırken, bir yandan da reklamdan politikaya, aşktan Türkan Şoray’a, Madonna’dan siyasal kültüre uzanan eğlenceli ve pek de “çizgisel” olmayan macerasını ekonomik, siyasal ve kültürel boyutlarıyla inceledi. Bu bağlamda basit bir cümle dahi kültürü ortaya koyan bir yanılsamadır ve toplumsal yapı kendini yenilerken iletişim üzerinden hareket etmektedir. Yazar, iletişimin insan ilişkilerinde “maya” görevi gördüğünü ve iletişimin bu yönüyle varlığını sürdürme biçimi olduğunu savunmaktadır. Maya Büyüsü şarabın varlığını sürdürme biçimi için mi yazıldı? Şarabı anlatan kısa ama dopdolu bir temel kaynak diyebilir miyiz?
İnce yorumlarınız için teşekkürler, aslında tam da takip ettiğim yolu tarif etmişsiniz. “Maya Büyüsü” şarap, gastronomi ve duyusal analiz konularına ilgi duyanlarla iletişim kurmak ve akademik bilgiyi popüler bilim şeklinde çok daha geniş bir okur kitlesiyle paylaşmak için yazdığım bir kitap. Bununla birlikte estetik ve güzel anlatımdan ödün vermeden bilimsel içeriği referans alan kaynakçasıyla şarabın yazılı varlığını sürdürme çabalarımın devamı diyebiliriz.
Aroma çemberinin rengârenk evrenini Maya Büyüsü ile nasıl keşfettiniz?
Aroma Çemberi şarap eğitimlerinde kullanılan bir grafiktir. Her kurumun kendine göre tasarladığı grafikler var ancak genel yaklaşım benzerdir. Bu grafikler şarabın içindeki aroma tanımlayıcı terimleri aileleri ile anlatır ve şarap tadımında koku ve aromaların daha iyi öğrenilmesi, hatırlanması için kullanılır. Maya Büyüsü’nün bu işe dâhil olması ise farklı grafikler üzerine çalışıp daha kapsamlı ve bizim damak yapımıza daha uygun bir grafik oluşturmak istememle başladı. Aroma çemberinin temel iskeletini ve kullanacağım tüm bilgileri çıkardıktan sonra da değerli dostlarım Yağmur Büçkün Akdora ve Sercan Gülgeze’nin yazılım desteğiyle son halini aldı. Kitapta aroma aileleri, bileşenleri ve kimyasal yapıları üzerine detaylı bilgiler yer alıyor. Bu bilgilerin daha iyi anlaşılması adına grafik görselinin önemli olduğunu düşündüğümden hazırladığımız bu çemberi QR koduyla da kitaba ekledik. Özetle “Maya Büyüsü”nde kokuları, aromaları, aileleri öğreneceğiniz, aroma çemberi ile pratik edebileceğiniz, ardından da hafızanızda yer edinen aroma tanımlayıcıları keşfedeceğiniz özel bölümler yer alıyor.
Şarap kültürü için ülkemizde yapılan kültürel etkinlikler ya da festivaller neler, sizce yeterli mi? Daha başka neler yapılmalı? Eksik olanlar neler?
Ülkemizde son dönemlerde çok güzel festivaller, tadımlar, eğitici sunumlar yapılıyor. 2009 ve 2013 yıllarında Kimya Mühendisleri Odası Denizli Şubesi, Ziraat Mühendisleri Odası Denizli Şubesi ve Gıda Mühendisleri Odası Denizli İl Temsilciliği ortak bir konsorsiyum oluşturarak şarap ve bağcılık sempozyumları düzenlemişti. Ekonomik getirisinin düşmesiyle soyu tükenmeye yüz tutmuş yerel üzümlere ve asırların deviremediği ama unutulmuş eski bağlara dikkat çekmek üzere kurulmuş emek dolu oluşumlar var. Bunlardan biri Yaban Kolektif. Maya Büyüsü’nde Levon Bağış ile bu konuya da değinen bir röportaj yaptık. Üreticiler, akademisyenler, organizatörler, gönüllüler, yazarlar ve tadımcılar sektörün gelişmesi için fazlasıyla emek harcıyor. Ancak bu konuda yol katetmiş İtalya, Fransa, Almanya gibi ülkeleri geçin gelişmekte olan şarap sektörüyle öne çıkan Gürcistan, Moldova, Çekya gibi ülkelerin de gerisindeyiz. Çünkü bu sektör maalesef destek görmüyor ve ayaklarına bağlanmış prangalar var. Öncelikle bu sektörel ayrımcılığın son bulması ve buradan çıkan harika eserlerin yurtdışında tanıtılması için destek olunması gerektiğini düşünüyorum.
Bununla birlikte üniversite sanayi işbirliklerinin artması, şarap bilimi ve bağcılığın gelişmesinde önemli bir dönüm noktası olacaktır. Sevgili hocam Prof. Dr. Turgut Cabaroğlu Maya Büyüsü’nde yer alan röportajında bu konuya dair fikirlerini paylaşmıştı. Bu topraklarda iz bırakmış, medeniyetin sembolü olmuş şarap kültürünün tanıtılması adına kültürel seminerler düzenlenmesi ve önoturizmin gelişmesi için yapılan çalışmalar da bu sektörün bir diğer önemli bileşenidir. Son zamanlarda İstanbul’da Challenging Master Classes, Sommeliers’ Selection, İzmir’de Büyük Efes Bağbozumu, Bodrum’da Wiyanawanda Fest, Alaçatı’da Uncorked, Ankara ve Bursa’da Bir Yudum Üzüm, Antalya’da Grand Tasting gibi büyük şarap festivalleri profesyonelce bu konuda etkinlikler gerçekleştirmekteler.
Büyü, doğayı ve nesneleri özel bir bakış açısıyla yorumlar. Maya Büyüsü bize büyücülükle ilgili bir şeyler anlatıyor mu?
Şairlere, yazarlara, müzisyenlere ve ressamlara ilham vermiş bu iksirin çevresinde dönen dünyayı büyülediğine şüphe yok! Bu eserler eşliğinde ya da doğrudan şarabın dünyasına adım atanların yaşadığı hazlarsa tamamen özgündür çünkü kişisel deneyimlere ve duygulara dayanır. Üzümün sesini duymak için kulak kesilir ve her kadehte yenilenen öyküsünün derinlerine dalmak için meditatif bir ruh haline bürünürsünüz. İşte büyü oradadır!
İki kitabınızdan edindiğim deneyimle antik karanlık tanrısının adını taşıyan Erebo adlı şarabın tadını çok merak ettim. Antik karanlık tanrısının adını taşıyor ve “en yoğun karanlığın kişileştirilmesi” demiştiniz, bu şarabın aromasını bize anlatır mısınız?
Erebo, Yunan mitolojisinde karanlığın tanrısı olarak geçer. Tartaros’un oğlu, Nyx (Gece)’nin kardeşidir. Erebo’nun adı “karanlık” anlamına gelen “erebos” kelimesinden gelir. Bir şarap olarak Erebo ise Şarap Koyusu’nda röportaj yaptığım müzisyen ve winemaker Daniele Santori’nin uzun yıllar meşe fıçılarda olgunlaştırılmış, gövdeli, güçlü Cantina Santori kırmızı şarabına verdiği bir isim. Montepulciano üzümlerinden yapılan bu şarabın renginin oldukça derin ve karanlık olması nedeniyle şarabın bir kültüre dönüştüğü Antik Yunan’a saygı duruşu niteliğinde bu isim verilmiş. Erebo gibi konsept şaraplar, simgesel yanıyla şarap yapımcısının nasıl bir eser sunduğuna dair zihinlerde canlandırıcı bilgiler sunar ki bence şarabın sanatsal ve düşsel yanını tamamladığı için bizzat keşfetmeye değer.
Hangi tür müzik hangi tür şarapla ve hangi tür “degüstasyon”la eşleşir? Üçlü bir kombin yapar mısınız?
Müzik şarap eşleşmeleri çok kişisel bir konu aslında. Müzik türlerinin de kendi içinde türlere ayrılması sebebiyle üzerine uzun uzun konuşulabilir. Ancak bu konuda kolayca takip edilecek yöntemler var. “Maya Büyüsü”nde bu yöntemleri anlattım.
Kendi penceremden biraz genellemeyle eşleşmeler yaparsam; caz müziğinin kompleks yapısı, dikkatle takip edildiğinde fark edilen katmanları nedeniyle buke geliştirmiş bir Öküzgözü&Boğazkere kupajı ile ağır ateşte pişmiş dana bonfile tercih edilebilir derdim. Heavy metalin yüksek enerji seviyesi ve kıpır kıpır melodileri yüksek asiditeye sahip Kalecik Karası ile eşleşirken yanına isli çerkez peyniri ve zeytin ezmeli yufka çıtırı yakışacaktır. Klasiklere dalıp Chopin’in nokturnlarını dinleyeceksek kraliçe yani fıçı görmüş bir Chardonnay bize eşlik etmeli, yanında da beurre blanc soslu kılıç balığı olursa enfes bir beraberlik yakalanabilir.
Söyleşilerinizin birinde Mina kitabınızın bir etkinliğinde gotik tasarımla süslediğimiz bir barda “Ben öyküleri anlattım, Umut da şarapları. Ardından nasıl eşleştiklerinden bahsedip hep beraber tadım yaptırdık. Gecenin sonunda benim yaptığım şarabı da tattık. Yaşamımın çerçevesi olan şarap bugünlerde Şarap Koyusu ile gün yüzüne çıktı. Başka kitaplarla da çıkmaya devam edecek” dediniz ve Maya Büyüsü de çıktı, dergi çalışmalarınız da var, sırada başka ne var?
Mina, birbirine bağlı dokuz novelladan oluşan ilk öykü kitabım. Psikolojik gerilim türündeki öykülerin kalbinde atan, diline dolanan özel şaraplardan bol bol bahsediyor. Değerli dostum Umut Öner’le buluştuğumuz bir Vinguru tadım gecesi (Vinguru’nun hikâyesi de “Maya Büyüsü”nde) neden Mina’nın şaraplarını anlatmıyoruz diye düşündük ve ilginç bir etkinliğe giriştik. Teatral bir şekilde öykülere değindik, karakterlerin tutkuyla bahsettiği şarapları anlattık ve özenle tasarladığımız gotik atmosfere sahip bir ortamda tadım yaptık. Çok ilginç bir deneyimdi. Öğleden sonra başlayan etkinlik geceye kadar sürdü, kararak noktalanan ve katılımcıların damaklarında kalan duyusal bir deneyimle dolunay eşliğinde etkinliği tamamladık.
“Maya Büyüsü”, “Şarap Koyusu”na dâhil edemediğim konuları ve şarap-gastronomi ilişkisini odak noktasına alan bir çalışma olarak çıktı. Şimdi de Maya Büyüsü’ne dâhil edemediğim daha özelleşmiş konular üzerinde çalışıyorum. Şarabı odak notasına alan bir fanzin çalışması var. Bir de bu aralar Kimya Mühendisleri Odası Ege Bölge Şubesi olarak şarap seminerleri planlıyoruz. Her seminerde farklı konuşmacıların davet edildiği, şarap kültürünü farklı boyutları ile alan bu etkinliklerimiz herkese açık olacak.
Söyleşinizde öykülerinizde vücut bulan sembolizmin Triskelion olduğunu söylemiştiniz, rekabet ve ilerleme kavramını temsil eden önde gelen bir Kelt sembolüdür. Bir yoruma göre, bir düğümün ne başlangıcı ne de sonu olduğu yönündedir. Dolayısıyla, manevi terimlerle, evrenin sonsuzluğuna ve insan ruhunun zamansızlığına atıfta bulunur. Kelt sembolleri ve ilgi çekici anlamları aynı zamanda, sürekli devam eden yaratma ve yıkma döngüsünü de temsil eder. Zeynep Çolakoğlu’nun karanlık ben’lerini bize anlatır mısınız? Yoksa siz edebiyatımızın gerçekten büyücüsü müsünüz? Ya da çağımızın “Siduri” meleği” misiniz?
Siduri ne hoş bir benzetme olmuş! Teşekkürler. Siduri, Gılgamış’a yeraltı yolculuğunda öğütlerde bulunarak ona destek olan, ölümle yaşam hakkında hakikatleri paylaşan ve yanında lezzetli şarapların bulunduğu bir rehber. Bu metafora çokça yakınsayarak diyebilirim ki karanlık ve aydınlık şeklinde dikatomik bir yaklaşıma inanmıyorum. Yeraltını korku öykülerimle severek arşınlamaya devam ederken gotik ve karanlığın kendine has bir estetik anlayış olduğunu ve herkese hitap etmediğini söyleyebilirim. Şarap da öyledir. Koku, aroma, tat evrenini keşfetmeye meraklı, aromatik içkilerden hoşlanan, yavaş yavaş sohbetle keyif yapmak isteyenlere göredir şarap da.
“Cabernet Sauvignon hayranıyım” diyorsunuz, bu şaraba ve buna eşlik edecek müziğiniz hangisi? Müzik çalışmalarınızdan da bahseder misiniz?
Kitapta şarap-yemek eşleşmesi üzerine modelleme yapmak için seçtiğim bir üzüm türü olarak yer aldı Cabernet Sauvignon. Basitten komplikeye doğru giden bu yöntemi, her üzüme uygulanabilecek şekilde tasarladım. Ayrıca yer verdiğim eşleşme tabloları ise hızlıca hap bilgiye ulaşmak isteyenler için birebir.
Müzik eşleşmeme gelince; kara orman meyveleriyle aklımda yer edinen iddialı, fıçı gömüş, bir süredir köşesinde dinlenip olgunlaşmış bir Cabernet Sauvignon (Cab)’dan duyacağım karanlık, melankolik ve komplike melodiler beni Cynic’e götürür. Metal’den progresif’e uzanan bir yolculukta, jazz-fusion’ın dâhil edildiği bir derinlik ve Paul Masvidal’ın robotik vokalleriyle “Traced In The Air” albümü Cab’la harika bir uyum yakalar. Üzerine Cab tencereye girip mantar, kök sebzeler, kuzu eti ve biberiye ile bir umami dansına başlar ve bu dansı bir şarap karameli halinde süt köpüğü sütlacın üzerinde tamamlarsa, aykırı ve vazgeçilmez bir üçlü olur diye düşünüyorum. Müzik çalışmalarıma ilk kitabım Büyülü Sözlük ile başlamıştım. Ardından kendi fanzinim Acedia ve Headbang dergisi ile devam etti. Bugünlerde kendi e-dergim Black Metal Chronicles ile yer yer meşgul oluyorum. Derinlikli sorular ve farklı alanları da içine alan bu özel röportaj için çok teşekkür ederim.
edebiyathaber.net (12 Mart 2024)