Gazeteci-yazar Zeynep Oral’ın İnkılâp Yayınları tarafından basılan akıcı “Anadolu’da Bir Devrimci Prenses” isimli son kitabı, yine Oral’ın daha önce ele aldığı ünlü soprano Leyla Gencer gibi yolu Safranbolu’dan geçen bir başka yenilikçi kadını ele almakta: Prenses Cristina Trivulzio Belgiojoso’yu. Kitabın ortaya çıkış serüveninin nüveleri Leyla Gencer Belgeselinin gösterimi için Safranbolu’ya gidilmesi ile şekilleniyor. Belediye Başkanı Elif Köse, Safranbolu’ya sığınan ve “Kurtuluşun Annesi” olarak çevrede tanınan ancak adını daha önce yazarın duymadığı bir prensesten bahseder. Belediye Başkanı hazır Selçuk Metin gibi biyografi uzmanı bir yönetmenin orada olmasından da hareketle bu prensesin belgeselinin çekilmesini rica eder. Ve böylelikle bir merak başlar Oral’da ve prensese dair ne varsa toplamaya başlar. İşte elimizdeki kitap bu araştırmaların bir ürünü.
Bir Prenses ve Çok Daha Fazlası
1808 yılında Milano’da köklü bir ailenin kızı olarak doğar Cristina. Babasının dört yaşında iken ölmesi, yirmili yaşlarında dul kalan annesinin Lombardiya Bölgesinin Liberal Parti liderlerinden Visconti d’Aragona ile evlenmesi ile küçük kız çocuğunun ileride kültürel gelişimi ve siyasi bilgileri çok artacaktır. Cristina, üvey babasından öğrenme tutkusunu, tıp, ekonomi, ziraat alanlarına ilgiyi; annesinden ise müzik, edebiyat, tiyatro, resim ve yabancı diller bilgisini edinir. Prensesin gençlik yılları aynı zamanda gerek ülkesinde gerekse dünyada büyük çalkantıların olduğu bir döneme denk gelir. 1815 yılında Napolyon’un Waterloo yenilgisi ve Viyana Kongresi sonrasında İtalya’nın Lombardiya bölgesi artık Fransa’nın değil, Avusturya İmparatorluğunun egemenliğine girer. İtalya tam olarak parçalanmış kent devletleri görünümünde olmakla birlikte birlik yanlılarının mücadelesi de sürmektedir. Bir taraftan gençlik dönemlerinde Cristina aristokrat Prens Emilio ile evlenerek prenses unvanını da alır. Ancak kocası oldukça çapkın, sadakatsiz bir kişiliktir, dolayısıyla evlilikleri yürümez. Politik bilincin artması ve Avusturya baskısı nedeni ile prensesin yolu tek başına Paris’e düşer. Burada Amerikan ve Fransız Devrimlerinde rol almış kişilerle tanışır. Aynı zamanda sanata da ilgi gösterir. 1838 yılında sekiz yıldır kaldığı Paris’te ismi “Maria” olan, sonradan en yakın arkadaşlarından birisi haline gelecek evlilik dışı bir kız çocuğunu doğurur. Fransa, Roma’yı bombalarken artık prensesin yolu birlikçi politikacı Mazzini’nin teklifi ile Roma’ya düşer. Ve burada Florence Nightingale’den çok önce savaşın en korkunç günlerinde hastane kurarak savaşta yaralananlara çare olur. “1849 yılında Roma’daki ayaklanmalar sırasında, prenses sokak savaşları arasında mekik dokuyup hastane kurmakla, hastalara annelik ve hemşirelik etmekle uğraşırken kızı Maria’yı İngiliz Miss Ann Parker’la birlikte dostlarının evine, Roma dışına yollamıştır”
Sonrasında yerleşeceği Safranbolu’da da birçok Anadolu köylüsünü tedavi eder. Bu süreçlerde İtalyan birlikçi milliyetçilerin yenilgisi ile sürekli İtalyan birliğini düşünen, bağımsızlıkçı, özgürlükçü Prenses Cristina’nın ümitsizliği daha da artar. Bu dönemleri tam bir arayış yıllarıdır. Zaten Zeynep Oral bu dönemleri “Yeni Bir Hayat Arayışı” başlığı altında işlemiş. Arkadaşı Caroline Jaubert’e yazdığı uzun mektuplarda “…Politikadan uzaklaşmalıyım, yeni bir hayat kurmalıyım” der. Yani Lombardiya’daki doğayı anımsatacak, temiz havasını, akarsularını, yeşil çayırlarını aratmayacak bir yer aradığından söz eder. Önce Malta’nın başkenti olan Valetta’ya gider. Ancak burası kendisine çok sıkıcı gelir. Sıradaki rotası Atina olur. Avusturya polisi burada da kendisini rahat bırakmaz. Atina’dan kalkan “Telemaque” adlı Fransız bandıralı buharlı geminin yolcuları arasına karıştığında, Prenses Cristina, kızının kulağına belki de şöyle fısıldamaktadır: “…Uzaklara, çok uzaklara, Doğu’ya, Osmanlı İmparatorluğuna gidiyoruz… Savaştan, yaralı askerlerden, kan banyosuna dönen hastanelerden uzağa… Polis korkusunun olmadığı, bombaların patlamadığı, Fransız ya da Avusturyalı askerlerin saldırmadığı bir yere… Takip edilmekten, tehdit edilmekten korkmayacağımız, baskıdan, yasaklardan kaçamayacağımız bir yere… Binbir gece masallarındaki bir ülkeye…” İstanbul’da bir süre bulunduktan sonra Küçük Asya’nın daha iç kısımlarına yönelmek ister. İstanbul’da yaşayan yabancılardan vergi toplamakla görevli olan tahsildar ve tüccar Mösyö Eugen’e başvurur. Mösyö Eugene, Safranboluludur ve kendisine yardım eder. Burada uzun bir bürokratik süreçten sonra mahiyeti ile birlikte Safranbolu’da kalacağı çitliğe yerleşir. Artık ülkesinde bitmeyen savaşlar devam ederken, yeni bir hayata merhaba demektedir. Huzuru Safranbolu’da kurduğu ve “evim” dediği bu çiftlikte bulur. Ancak politikadan uzak kalmaz.
Prensesin Mektupları ve Anadolu Gözlemleri
Sürekli Paris’e ve politika arkadaşlarına mektuplar yazar. Bu mektuplar aynı zamanda dönemin Osmanlı toplumu için de eşsiz bilgiler sunmaktadır. 1851 sonbaharında yanında kızı ve birkaç yardımcısı olduğu halde uzun bir kutsal Kudüs gezisine çıkar. Bu gezisi sırasında yazdıkları, geçerken uğradığı Anadolu kasaba insanının misafirperverliğini gözler önüne serer. Onun Doğu’yu ele alışı Batı yazınının oryantalist bakışının tersinedir ve tüm sevecenliği ile bu toplumu aktarma üzerine kuruludur. Ve sonrasında kızı Maria’nın Osmanlı vatandaşı olması ve en nihayetinde İstanbul’dan ayrılarak vatanlarına dönüşü ile bu hikâye tamamlanır. 15 Eylül 2021 tarihinde ise Milano’da heykeli dikilir.
Zeynep Oral’ın çok bilinmeyen bir isim olan Prenses Cristina’ya ilişkin yazdığı bu biyografi kitabında prensesin hayat hikâyesi dışında dönemin Avrupa savaşlarından, İtalyanların özellikle de birlik yanlısı partilerin yapısına dair bilgiler edinmekteyiz. Bunun yanı sıra prensesin Marquis de Lafayette’den, Fransız şair Alfred de Musset’ta, Alman şair Henri Heine’den Balzac’a kadar birçok önemli isimle yaşadıklarına kadar önemli anekdotlar da okuyucuya sunuluyor. Ve yazdığı mektuplar ile de prensesin iç dünyasından, Osmanlı toplum yapısına kadar önemli bilgileri kendi ağzından dinlemek mümkün oluyor. Zeynep Oral’ın çalışmalarına aşina olanların bileceği gibi yazarın engin bilgisi oldukça anlaşılır ve akıcı bir dille bütünleşmekte. Bu çalışmada da okuyucu ile kurduğu o samimi ilişkiyi çokça göreceksiniz. Ayrıca kitabın sonuna eklenen fotoğraflarla da bu önemli ancak çoğumuzun bu kitapla haberdar olduğu önemli bir kadının sıra dışı hayatını anlamak daha da kolaylaşmakta. Kitaba dair tek eleştirim maddi yazım hatalarının çokluğuydu. Özellikle 32. sayfadan başlamak üzere dönem tarihinin bir yüzyıl ileriye olarak 1938, 1948 gibi yazılması ve bazı kelime hatalarının çokluğu bu derece az sayfalı bir kitapta daha özenli olunması düşüncesini akla getiriyor. Umarım bu maddi yazım hataları diğer baskılarda düzeltilir.
Son sözü prensesin heykel kaidesinin arka yüzünde onun kaleminden çıkmış şu sözlerle tamamlayalım: “Geleceğin onurlu kadınları, geçmişte kadınların yaşadıkları acıları, aşağılanmaları, mücadeleyi düşünsünler ve onların asla tatmadıkları, olsa olsa ancak düşleyebilecekleri güzel günlerin yollarını onlar için açanları, minnetle, şükranla ansınlar… Cristina Trivulzio di Belgiojoso, 1866”
Kaynak: Anadolu’da Bir Devrimci Prenses, Zeynep Oral, İnkılâp Yayınları, 117 Sayfa, 2023.
edebiyathaber.net (26 Aralık 2023)