Görünmez Goril adlı deney ile bir anda dünyanın ilgisini çeken psikolog Christopher Chabris ve Daniel Simons deyim yerindeyse “kör” göze parmak sokuyor. Kitap en özelden, en genele her şeyi yeniden değerlendirmeye itiyor. Yanılsamalar açmazındaki birey ve toplum. “Kör” ya da “Gör” arasındaki kıl payı fark.
Özellikle önüne gelenin “Hatırat”, “Anı” adı altında söyledikleri, yazdıkları ile tarihi “altüst!” ettiklerini sandıkları bir süreçte “Bakma! Gör!” çağrısı yapıyor, Chabris ve Simons:
Hatırladığımız bir sürü ayrıntı çoğunlukla yanlış olsa da doğruymuş gibi gelir… Bazen hatıra o kadar güçlüdür ki, aksi yönde belgeler bile görsek hatırladıklarımız değişmeyebilir… Anılar zayıfladıkça onlara güvenimiz azalır. Yani insanlar gündelik olaylar konusunda bellek yanılsamasından mustarip değildir. İnsanlar gelişigüzel olgular konusunda belleğin yanılabileceğini nasıl biliyorlarsa, deneyimleri hakkındaki önemsiz ayrıntıları unutacaklarını da öyle bilirler. Ayrıntıları iyi hatırlayamadıklarında da hatıralarına o kadar güvenmezler…
Aşırı özgüven pompalanmasının yol açtığı “küstah, kendini beğenmiş, tepeden bakan, burnundan kıl aldırmayan, kendini dev aynasında görenlerin” çığ gibi büyümesi en çok kreşlerden üniversiteye uzanan eğitim öğretim kurumlarında kendini gösteriyor. Aşkın, sevginin, komşuluğun, arkadaşlığın, dostluğun yitimindeki nedenlerden biri de özgüven kılıklı saygısızlık; Özgüven maskeli cahillik ya da tek sözcükle: Yanılsama.
Görünmez Goril deneyinden çıkan bu kitaplarıyla Chabris ve Simons yaş ile kurunun bir arada yakılmasına da dur diyorlar. Onlara göre aslında hukuk sisteminin zihnin işleyişine dair anlayışında reforma ihtiyaç var. Polis, tanıklar, avukatlar, yargıçlar ve jüri üyeleri burada tartıştığımız yanılsamalara çok maruz kalıyorlar. Onlar da sizin bizim gibi insan olduklarından, gerçekte olduğumuzdan çok daha dikkatli olduğumuzu, beleğimizin gerçekte olduğundan çok daha karmaşık ve sadık olduğunu, özgüvenin itimat edilebilir bir doğruluk ölçüsü olduğunu sanıyorlar.
Gündelik yanılsamaların örüntüsünü hissettirmeye çabalayan ve örnekler sunan Chabris ve Simons’a göre hepsi de zihinsel yetilerimizi aşırı iyi görmemize yol açar. Körlük, unutkanlık, aptallık, bilgisizlik yanılsaması yoktur. Onun yerine gündelik yanılsamalar bize gerçekte algıladığımızdan ve hatırladığımızdan daha fazlasını algıladığımızı ve hatırladığımızı, hepimizin ortalamanın üstünde olduğunu, dünya ve gelecek hakkında doğrulanabilecek olandan fazlasını bildiğimizi söyler. Gündelik yanılsamalar düşünce örüntülerimizde son derece kalıcı ve yaygın olabilir çünkü kendimizi nesnel gözle değil daha iyi bir gözle görmemize yol açarlar. Pozitif yanılsamalar sayesinde yataktan kalkacak motivasyonu bulur, zihnimiz hakkındaki gerçeği hep bilmiş olsak çekineceğimiz işlere iyimserce kalkışabiliriz. Bu yanılsamalar aslında aşırı pozitif öz değerlendirme eğiliminden kaynaklanıyorsa, bu eğilimi az olanlar gündelik yanılsamalara daha az tabi olacaktır. Nitekim depresyona girenler kendilerini daha negatif değerlendirir ve daha kötümser olurlar, bu da kendileri ile dünya arasında daha doğru bir ilişki kurmalarına yol açabilir… Tek bir anlatıyı savunup aynı sonuca giden alternatif yolları görmezden gelme eğilimi çoksatan işletme kitaplarının çoğuna hâkimdir.
İnsanların çoğunun herhangi bir alıştırmaya gerek kalmadan yedi hanelik bir sayıyı bir kez duyduktan sonra hatırlayabildiklerine dikkat çeken Chabris ve Simons, bir üniversite öğrencisi zihnini eğiterek yetmiş dokuz hanelik bir sayıyı hatırlayacak noktaya gelebildiğini açıklıyor. Bu öğrencinin olağandışı başarısı, istisnai bir gizli sayı hafızası potansiyelini ortaya çıkarmış ama bu yüzlerce saatlik pratik ve alıştırma gerektirmiştir. İlkesel bakımdan insanların çoğu aynı yetenek potansiyeline sahiptir ve yeterince pratik yaparsa aynı şeyi başarabilir.
Dahilik tümüyle doğuştan gelmez; geliştirilmesi yıllar alır ve kestirilebilir bir güzergah izler. Mozart’ın ilk besteleri şaheser değildi ve Bobby Fischer satranç öğrenirken çok sayıda hata yapmıştı. Her ikisinde de gelişebilecek durumda istisnai bir yetenek vardı ama alıştırma ve pratik yapmadan büyük olmadılar. Büyüklükleri eğitim gördükleri alanlarla sınırlıydı. Belleğinizi sayıları hatırlayacak şekilde eğitmek isimleri hatırlamanıza yardımcı olmaz. Ama belli bir alanda uzmanlık kazanmanız, o alan dahilinde olup da özellikle eğitimini görmediğiniz pek çok başka yeteneğinizin gelişmesini sağlayabilir egzersiz yapmakla kas kaybını önleyebileceğimizi ve bu tip faaliyetlerle bedenimizi zaman içinde geliştirebileceğimizi herkes bilir.
Aynı şeyi beyin için de söyleyebiliriz. Beyin Yaşı’nın tasarımı bilişsel alıştırmanın beyne giden kan akışını artıracağı varsayımına dayanmaktadır. Tek yapmanız gereken her gün birkaç dakika kadar kısa bir süre oyun oynamaktır. Tüm zamanlarını spor salonunda geçirerek ana kas gruplarını çalıştıranların dikkatine; unutmayın, beyniniz de bir kas gibidir. O da egzersiz ister… Beyninizin iyi işlemesi için bilişsel egzersizin gerekli olduğunu söylüyorlar. Oysa gerçekte fiziksel egzersiz beyniniz için çok daha iyidir.
Zayıflama çılgınlığına tutulmuş anne babalar ve çok daha zeki olmaları için kurstan kursa programdan programa itilmiş çocuklar; talebi gören ve yaratanların marketlerle yarışırcasına her sokak başına kondurdukları “fitness” salonları, açık ya da merdiven altı kurslar kuşatması içindeki yaşam. Sonuçlar sezgilere aykırı gelebilir ama zihinsel yetilerinizi korumak ve sürdürmek için yapacağınız en iyi şeyin idrakle neredeyse hiç ilgisi yoktur. Doğrudan beyninize alıştırma yaptırmanın etkisi, bedeninize alıştırma yaptırmaktan daha az etki yaratmaktadır, özellikle de aerobik sağlığınızı koruyacak şekilde spor yapıyorsanız. Egzersizin çok yorucu olmasına bile gerek yoktur. Triatlonda yarışmaya ihtiyacınız yok; haftada sadece birkaç kez makul bir hızla yarım saat ya da daha uzun süre yürürseniz, yürütme işlevleriniz iyileşir ve beyniniz daha sağlıklı olur. Beyninize egzersiz yaptırmanız gerektiğini söyleyen Nintendo’nun iddialarının aksine, bir koltukta oturup bilişsel bulmacalar çözmek, haftada birkaç kez dışarı çıkıp bir-iki sokak yürümek kadar faydalı değilmiş gibi görünüyor. Egzersiz beynin ta kendisinin zindeliğini artırarak genel anlamda idraki iyileştirir. Üstelik bulmaca çözmenin yaşam sürenize, sağlığınıza ya da görünüşünüze bir faydası yoktur.
Sezgisel olarak kabul edip inandığımız şeyler topluca olumladığımız ve anladığımız şeylerden türer; ayrıca sezgiler kararlarımızı otomatik olarak ve düşünmeye yer bırakmadan etkiler… (çok şey söyleyen) sezgilerimiz tüm bu durumlarda yanılmaktadır, bu yanılgılar bize servete mal olabilir, sağlığımız elden gidebilir, hatta sezgilerimizi körü körüne kaybedersek hayatımızı da kaybedebiliriz.
Chabris ve Simons okurları ilk adımı atmaya davet ediyor. Teknolojik yeniliklerin sorunu tümden çözebileceğini düşünmediklerini ifade ediyorlar. Onlara göre, insan yargısı yerine başkasını koymayı tamamlayıcı bir yaklaşım da sınırlarımızın sorun çıkartmayacağı şekilde ortamımızı değiştirmek olacaktır. Bir başka deyişle, idrakimizin sınırlarını biliyorsak çevremizde hatalı sezgilerimizin kötü sonuçlara yol açmasını engelleyecek şekilde değişiklik yapabiliriz. Örneğin artık dikkat yanılsamasını okuyup öğrendiğinize göre, otomobil kullanırken telefonda konuşmaktan vazgeçtiğinizi umuyoruz. Fakat telefonlar dönüşüm geçirerek internet erişim araçları ve bilgisayar oyunu makineleri haline geldikçe araba kullanırken dikkatinizin dağılmasına yol açabilecek kolaylıklar çoğalıyor. Dikkat yanılsamasını aşmada en iyi yaklaşım kolaylığı ortadan kaldırmaktır: Arabanızdaki şarj adaptörünü çıkarın ya da arabadayken telefonu arka koltuktaki çanta gibi zor ulaşılır bir yere koyun.
Yanılsamanın baş aktörü cep telefonundan kurtulabilecek miyiz?
Aygün Bulut – edebiyathaber.net (6 Haziran 2018)