Şair İsmail Uyaroğlu’nun kendisi için bir dileği vardır: “Uğursuz bir yıl diliyorum kendime / Daha güzel şiirler için.”
Şairler kötü günlerden, kara sevdalardan, zor zamanlardan beslenir. İnsanın söz ve yazı tarihine baktığımızda karanlık günlerin izlerini görürüz. Şarkılar, türküler, destanlar, ağıtlar, ninniler, çoğu romanlar, öyküler ve denemeler hep kötü zamanların ürünlerini barındırır.
Tarih kitapları bile her şeyin yolunda gittiği, insanların huzurla günlerini geçirdiği dönemleri yazmaz. Tarihin sayfalarında savaşlar, fetihler ve acılar vardır. Batı edebiyatının başlangıcı sayılan İlyada bir aşkın ve o aşk yüzünden çıkan savaşın öyküsüdür. Homeros Truva Savaşı’nı anlatarak bir destan yaratır. Aşklar ve savaşlar insanları en çok uğraştıran iki konu olagelmiştir. Karşılıksız aşklar insanlar için en zor zamanlardır. Aşk ve sevgi olmasaydı insanı insan yapan hiçbir şey olmazdı. Aşk ve sevgi bizim doğal halimiz olduğu içindir ki ayrılıklar, ölümler, yalanlar ve aldatmalar bize acı verir. Acı duyan insan şiir yazar, şarkı söyler, öykü kurar. Ölümün acısını duyan insan ağıt yakar, destan yazar. Acı çok büyükse o ulusun ortak destanı haline gelir. Masalı, ninnisi, destanı olmayan bir topluma ulus denilemez. Edebiyatı olmayan bir halk, halk değildir. Siyasetçilerin söylemekten çok hoşlandığı “tek dil, tek din, tek bayrak” söylemi barışın ve kardeşliğin dili değildir. Uygarlığın dili sözdür, edebiyattır, her kafadan çıkan doğru sözlerin yazıya ve sanata döküldüğü binbir çiçekli bahçedir.
Kuşkusuz sözlü edebiyatın parçaları olan masallar, destanlar, ninniler, şiirler, şarkılar insanlık tarihi kadar eskidir. Bunlar insanı büyüten, acıtan, sevindiren, sevdiren ve öldüren olayların üzerine söylenmiştir. Dede Korkut Masalları’nda, Binbir Gece Masalları’nda, Nibelungen Destanı’nda, Ergenekon’da, Fransız şansonlarında, Şehname’de, Gılgamış’ta, Karacaoğlan’da, Köroğlu’nda bunları görürüz, duyarız ve dinleriz.
Edebiyatın tarihi de zon zamanların resmi geçididir. Tolstoy’un Savaş ve Barış romanı savaşla yoğrulan insanların, soyluların, askerlerin, zorlukların anlatıldığı bir şaheserdir. Altı yüze yakın karakterin yer aldığı roman tüm zamanların en çok bilinen, okunan, defalarca filme çekilen savaş romanıdır. Onun kadar bilinen bir başkası Remarque’ın Garp Cephesinde Yeni Bir Şey Yok romanıdır.
Türk ulusunun kurtuluş mücadelesini anlatan çoğu eser savaşı anlatır.
Mustafa Kemal Atatürk’ün Nutuk, Halide Edip’in Ateşten Gömlek, Hasan İzzettin Dinamo’nun Kutsal İsyan, Turgut Özakman’ın Şu Çılgın Türkler, Mithat Cemal Kuntay’ın Üç İstanbul, Yakup Kadri’nin Yaban ve Ankara, Kemal Tahir’in Esir Şehrin İnsanları, Şevket Süreyya Aydemir’in, Kazım Karabekir’in, Ali Fuat Cebesoy’un hatıraları ilk akla gelenlerdir.
Nazım Hikmet’in Kuvayi Milliye Destanı bir ulusun kurtuluş mücadelesini anlatan belki de en önemli eserdir. Bunun yanısıra Tevfik Fikret’in, Faruk Nafiz’in, Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın şiirlerini unutmamak gerekir.
Tüm bu eserlerin dışında yazılmış pek çok roman, öykü ve şiirde Türklerin kurtuluş mücadelesinden az veya çok söz edilmiştir. Sadece kurtuluş savaşı değil, savaş sonrası kurulan ülkenin yoksulluğunu görürüz Mahmut Makal’ın Bizim Köy eserinde. Yaşar Kemal’in neredeyse tüm romanlarında köylünün sırtındaki ağaları, ağa zulmünü okuruz. Fahri Erdinç’in Acı Lokma romanı bize kendi vatandaşına acı çektiren düzeni anlatır. Fakir Baykurt’un, Oktay Akbal’ın, Sabahattin Ali’nin, Orhan Pamuk’un ve Orhan Kemal’in öykü ve romanlarında okuruz makbul sayılmayan vatandaşların, yazarların, hocaların çektiği acıları, vatanlarından ayrılmak zorunda bırakılmış aydınlarımızın durumunu.
Darbelerle, hukuksuz yargılamalarla, sürgünlerle, yangın ve depremlerle dolu Türkiye, tüm bunları yazar ve şairleriyle anlatır, anlatmaktadır, anlatacaktır.
Zor zamanların edebiyatı olduğu kadar, edebiyatın da zor zamanları vardır. Bir ülkenin tarihinde dile gelemeyen, yazıya dökülemeyen yüzlerce olay saklıdır. Halkların yazılmış şiirleri, öyküleri, destan ve romanlarından daha fazlası, yazılmamış tarihi, yazılmamış destanları, roman ve öyküleri, yazılmamış edebiyatı vardır.
Bakalım onlar ne zaman yazılacak?
edebiyathaber.net (5 Şubat 2024)