Peter. On altı yaşında bir lise öğrencisi. Birçoğumuzun zamanı geri döndürüp bir kez daha keyfini sürmek istediğimiz yaşta. Oysa bu, Peter’ın öldürmeye karar verdiği yaş. Ölmeye karar verdiği yaş. Kurban olmaya daha fazla katlanamayacağını ta iliklerinde hissettiği yaş. Kurban olmaktan çıkıp katil olmaya karar verdiği yaş.
“Eskiden neye bakıyor olabilirler diye düşünerek banyoda aynanın karşısında dikilirdim. Başlarını çevirip bana bakmalarına sebep olanın, bende o kadar inanılmaz derecede farklı olanın ne olduğunu merak ederdim. İlk başta bunun cevabını söyleyemezdim. Yani, bendim işte bu.
Sonra bir gün aynaya baktığımda anladım. Gözlerimin içine baktım ve kendimden nefret ettim, belki de hepsinin toplamından daha fazla nefret ettim.”
Okula başladığı günden itibaren aralıksız zorbalığa maruz kalan Peter için nefret yaşamın temel duygusu. Başka türlüsü mümkün değildir; herkes sizi yalnızlığa iterken, herkes gücünü üstünüzde denerken, bedeniniz ve ruhunuz kum torbasına dönmüşken mümkün değildir. Nefret edersiniz. Diğerlerinden, hepsinden. En çok da kendinizden. Kırıla kırıla dönüştüğünüz ucubeden, o gözü dönmüş canavardan. Artık sargı tutmayan yaralarınızdan. Yaşamdan ve umuttan. Nefret edersiniz.
“Peter aslında duyguları en ham haliyle kaynatıp, toplumsal mutabakat filtresinden geçirecek olursanız bir insan neye benzerse oydu. Canın yanarsa, bağırırdın. Öfkelenirsen, saldırırdın.
Umutlanırsan, hayal kırıklığına kendini hazırlardın.”
Josie. On altı yaşında bir lise öğrencisi. Güzel, çok güzel bir genç kadın. Popüler. Hepimizin bir zamanlar (belki hâlâ) olmak istediğimiz kişi.
Oysa Josie yüzünü bir maske olarak taşıyor. Gülüşü mekanik, dokunuşları hesaplı. Ayna karşısında ise yapayalnız, ayna karşısında bomboş ve korku dolu.
“Tüm hayatınızı başkalarının sizin hakkınızda ne düşündüğüne odaklanarak geçirdiyseniz gerçekte kim olduğunuzu unutur muydunuz? Ya dünyaya gösterdiğiniz yüz, bir maskeden ibaretse… ve altında hiçbir şey yoksa?”
Ya maskenin kendisi altındakini azar azar tüketiyorsa? Beğenilmek (haydi, itiraf edelim: kıskanılmak) için verdiğimiz bitimsiz savaş içimizde narin ve kıymetli olan tüm filizleri kurutuyorsa? Diğerlerinin onayı için debelenirken ziyan oluyorsa bütün yaşam enerjimiz? Benliğimiz? İyicil yanlarımız?
“Sosyal konumunu sağlamlaştırmak için elinden geleni yapmalıydın bu hayatta. En üstte kalabilmenin tek yolu da birilerinin üstüne basmaktı.”
19 Dakika zorbalık, yalnızlık ve intikamın yıkıcılığı üzerine sürükleyici, bir o kadar da sarsıcı bir roman. Jodi Picoult her zamanki gibi ince işçilikle, satır satır, katman katman dokuyor bir trajediyi. Her şeyi, herkesi yangına boğacak bir öfkenin damla damla birikimini, bir insanın yüreğinde kendine ve başkalarına dair tek bir umut kırıntısı kalmayana dek palazlanan yalnızlığı anlatıyor Picoult. Büyük patlamanın ardından herkesi içine katan akkor yıkımı anlatıyor. Uçsuz bucaksız bir yası, yaşamları enkaza dönen hasarlı insanları.
“Çocuklarımızın ne kadar muhteşem insanlar olmalarını istersek isteyelim, onlara ne kadar mükemmel kişilermiş gibi davranırsak davranalım, bizi hayal kırıklığına uğratma eğilimleri hep var. Anlaşılıyor ki çocuklar zannettiğimizden daha fazla bize benziyorlar; derinlerde, çok derinlerde büyük hasarları var.”
19 Dakika, Picoult severlerin aşina olduğu temiz ve akıcı bir dille yazılmış, titizlikle kurgulanmış bir roman. İnsan anlatının içinde, kendini aynalarla kaplı bir odada hissediyor. Bunu sağlayan Picoult’un “içten” öykücülüğü, karakter inşasının gücü.
Trajedinin içindeki sevgiyi, sevginin bağrında gizlenen trajediyi yansıtmadaki büyük becerisi.
“Sevginin dağları yerinden oynatması, dünyayı döndürmesi, ihtiyaç duyduğun her şey olması beklenirdi ama iş detaylara gelince tamamen dağılıyordu.”
Sonsöz yerine: İflah olmaz bir Jodi Picoult okuru olarak sizlere yazarın yine APRIL yayıncılıktan çıkan birkaç kitabını daha şiddetle öneriyorum: Ayrılık Vakti (bakınız: https://www.edebiyathaber.net/neyi-unutmayiz-anil-ceren-altunkanat/), Taş Kağıt Makas, Cam Çocuk, Kız Kardeşim İçin, Bir Daha Bak.
Kaynak: 19 Dakika, Judi Picoult, çeviren Serkan Göktaş, APRIL yayıncılık, Şubat 2021, İstanbul
Anıl Ceren Altunkanat – edebiyathaber.net (27 Nisan 2021)