‘Richard’dan ‘Kibritin Ucunda’ya, ‘Sidikli Kasabası Müzikali’nden ‘Kum Zambakları’na… İşte Zorlu PSM’nin Eylül ayı tiyatro takvimi.
Zorlu Performans Sanatları Merkezi (PSM) 11. sezonunda eylül ayında ‘Richard’, ‘Toz’, ‘Saatleri Ayarlama Enstitüsü’, ‘Cırcır Böcekleri, İtler ve Biz’, ‘Kibritin Ucunda’, ‘Kum Zambakları’, ‘Cimri’, ‘1923’, ‘Canavar’, Sidikli Kasabası Müzikali’, ‘Kim Bu Ben’ ve ‘Otomatik Portakal’ oyunları sahnelenecek.
Eylül ayı boyunca tiyatroseverleri bekleyen oyunlar şöyle:
Richard / 6 Eylül
Yıl 2012. Kral III. Richard’ın kemikleri Leicester’da bir otoparkta bulunur. Kemiklerin adli tıp uzmanlarınca araştırılıp kanıtlanması uzun bir zaman alacaktır. Londra’da çoğunlukla sıra dışı sanat oyunları üreten küçük bir tiyatro ise aynı dönemde istek üzerine III. Richard oynayacaktır. Bu arada tiyatroya sığınan ve polis tarafından aranan kimliksiz kriminal bir adam vardır. Tiyatroya sığınan ‘Richard’ önce oyundaki Richard rolünü, daha sonra da oyunun sahneye konuluşunu üstlenir. Bozuk yapısı gereği var olan düzene devletin ya da tiyatronun yapısına karşıdır.
Bir yandan hoşgörülü ve demokrat sanatçıların desteğini alırken, diğer yandan tiyatrodaki yapıyı bozmakta, sanatın kurumsal etik ya da hiyerarşik her şeyine karşı gelerek, ortaya alışılagelmemiş bir Richard prodüksiyonu çıkarmaktadır. Drag Queen şovlarından, moda defilelerinden ilham almakta, oyuncu olmayan insanları oyuna yerleştirmekte tiyatronun çatısından, insanların özel hayatlarına kadar maddi manevi her şeyi yıkmaktadır. Tiyatro bir facia ile sarsılır.
Bu sırada Krallık, III. Richard’ın cenaze törenine hazırlanmaktadır. Okan Bayülgen, bu yeni yüzyılın ilk çeyreğinden bakıyor Shakespeare’in Richard’ına. Modern filozofların yaklaşımlarıyla ele alarak Richard’ın gerçekliğini, Shakespeare’in Richard’ı hikayeleştirmesini tartışmaya açıyor. Yabancı olmayı, yalnızlaşmayı, vahşileşmeyi tartışırken hayali bir tiyatro kumpanyası Shakespeare’in III. Richard’ını tekrar oynuyor.
Toz / 11-12 Eylül
Betonların göğü henüz delmediği zamanlarda büyük şehrin sokaklarında, apartman önlerinde büyüyen bir kız çocuğu. Güzeller güzeli ev kadını anne ile titiz avukat babanın tek kızı: Handan. Sokakların da anne babasıyla yaşadığı evin içi gibi huzursuz olduğu zamanlardan geçerek büyüyen, kendi yolunu bulan bir genç kadın…
Kafasının ve kalbinin içi seslerle dolu; çok uzaklardan gelen bir melodi, kuşlar, rayların sesi, sevinçli bir hediye paketinin hışırtısı, annesinin, babasının, babaannesinin, halasının sesi… Sonra birden fazla ‘çat’ sesi, farklı zamanlarda, farklı evlerin duvarlarında yankılanan…
Karşımıza yetişkin bir kadın olarak çıkan Handan’la tanıştığımızda; o, çocukluğundan bugüne uzanan bir hikâyeye çoktan dalıp gitmiş olacak. Handan’ın ve onun hafızasından çıkıp gelen annesi Feri’nin öyküsü, 1960’lardan bugüne uzanan bir anlatıya yerleşiyor. Murat Mahmutyazıcıoğlu’nun kaleminden çıkan, çok kişiyle kesişen bu tek kişilik kadın oyunu, Hira Tekindor’un yönetiminde, Zerrin Tekindor’un performansıyla seyirciyle buluşacak.
Saatleri Ayarlama Enstitüsü / 17-18 Eylül
Doğu ve Batı, eski ve yeni, geleneksel ve modern kutupları arasında salınıp duran Ahmet Hamdi Tanpınar’ın ölümsüz eseri Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Serkan Keskin’in onlarca surete büründüğü bir oyunculuk şöleniyle sinema ve tiyatronun iç içe geçtiği çağdaş bir uyarlama olarak izleyici ile buluşuyor. Serdar Biliş’in yönetmenliğinde sahneye uyarlanan oyunun müziklerini Tuluğ Tırpan besteliyor.
Cırcır Böcekleri İtler ve Biz /18-19 Eylül
İki kardeş. Kentli, eğitimli bir senarist. Ormanlara sığınan, özgür ruhlu bir hırsız. Aynı ağacın üstünde farklı mevsimlerde iki kardeşin birbirini keşfetme, birbirine dönüşme hikayesi. Kentin doğayla, sanatın ticaretle, eğitimin cehaletle, hayallerin gerçeklerle savaşı.
Peki hangisi daha zor, kalmak mı gitmek mi?
Kibritin Ucunda / 19 Eylül
30’larının başında bir plaza çalışanı olan Kerem, başarı hırsının, çocukluğunun ve küçük bir felaket sonrası ziyarete gelen geçmişinin gölgesinde, kendiyle uzun ve derin bir hesaplaşmaya girişir. Kafasının içinden gelen seslere engel olmaya bıraktığı o soğuk İstanbul akşamında tüm çocukluğu kar taneleri gibi yerlere dökülür. Kerem’in hayatı o gece bir kibritin ucunda…
Cimri / 20 Eylül
“Dünyadaki insanların en az insan olanı; yeryüzündeki canlıların en katı yüreklisi, pintilerin en pintisidir. Onun sevmesinden kuru, onun okşamasından kısır bir şey olamaz. Vermek öylesine zoruna gider ki, selam bile vermez kimseye, onu bile alır; yalnız alır…”
Böyle betimliyor onu tanıyanlar Cimri’yi. Kimdir bu Cimri? Gerçekten de dedikleri kadar acımasız, katı yürekli, pinti ve kötü müdür? İnsan doğuştan mı böyle olur? Sadece yazılmış bir karakter midir? Etrafımızda var mıdır böyleleri? Nasıl bir şey olurdu böylesi bir insanla yaşamak? 17. yüzyılda yaşamış Fransız komedya yazarı Moliere’in ünlü eseri Cimri’de belli bir zümreye bakmakla bir genelleştirmeye bakmak arasındaki pencereden birçok insanın ve ailelerin iç ve dış yapısına bakacak, garip rastlantılara tanık olacaksınız.
Kum Zambakları / 20 Eylül
“Kum Zambakları” insanlık tarihi boyunca çözülemeyen kadın erkek ilişkisini hem gerçek hem ironik hem de şiirsel boyutlarıyla ele alarak seyirciyi bir yolculuğa çıkarıyor. Tutkulu bir aşkın şiirselliğinin ve ruhları dans ettiren müziklerin yan yana geldiği bu oyun modern şehir hayatının içinde sıkışmış evli bir çiftin ilişki sürecine tanıklık etmemizi sağlıyor.
Doğayı ve hayvanların doğal yaşamını yok eden insanlığın kendisiyle ve kadın erkek ilişkisi üzerinden birbiriyle olan çatışmasını eğlenceli bir dille tartışmaya açıyor. Seyirciler aşk ve şiddet arasında duygusal gitgeller yaşayan ve birbirini yok etmeye çalışan Duygu ve Fikret’in hayatının farklı evrelerine tanıklık ederken insanlığın doğayla olan ilişkini yeniden gözden geçirecek
1923 / 23-24 Eylül
Kurtuluş Savaşı Müzesi’ne yapılan okul gezisi sırasında ortadan kaybolan dört arkadaş, kendilerini bir anda Mustafa Kemal’in Milli Mücadele’yi başlattığı Bandırma Vapuru’nda bulurlar.
Bandırma’yı sarsan dalgalardan Meclis’in açılışına, Büyük Taarruz’dan Cumhuriyet’in ilanına uzanan; Milli Mücadele hikayesini müzik, dans, muhteşem sahne tasarımı ve multimedya şovu eşliğinde izleyeceksiniz.
Canavar / 24 Eylül
Bir imza günü için küçük bir Anadolu şehrine gelmiş olan roman yazarı Kemal Sönmez, yıllardır görüşmediği kuzenleri Aslı ve Derya’yı ziyaret eder. Kız kardeşler bu habersiz ziyarete hazırlıksız yakalanır. İki kız kardeş, Kemal’in de önerisiyle tarifini unuttukları ve yıllardır yemedikleri aile yemekleri ‘kapama’yı yapmaya karar verir. Yapması hatırladıklarından kolay, yemesi ise tahmin ettiklerinden zor olan yemek hazırlanırken Kemal’in ziyaretinin altındaki gerçek sebep ortaya çıkar.
Sidikli Kasabası Müzikali / 24-25 Eylül
Dünyanın kuraklıkla boğuştuğu bir dönemde ev tuvaletleri yasaklanmıştır, halkın tuvalete girmesi de özel bir şirket denetimiyle gerçekleşmektedir. Tuvalete girmek için parası olmayanlar ise Sidikli Kasabası’na gönderilmekte ve bir daha geri dönmemektedir. Bu tuhaf sisteme başkaldırının başlaması ise sadece bir aşk kıvılcımına bakar.
Kim Bu Ben / 27 Eylül
Yetimhanede beraber büyümüş Daphne ve Adam, bir gün sanal kimliklerinin çalındığını fark ederler. Çalınan kimliklerle işlenen suçlar hayatlarını karartmaya başlar. Tüm dünya onların bir canavar olduğunu düşünürken, onlar hayatlarını karartan bu büyük gizemi çözmeye karar verirler.
“Kim Bu Ben”; küresel iklim krizi, pandemi, neoliberalizm, bireyselleşme, dijitalleşme ve gözetleme kapitalizminin şifreleriyle uğraşan, aşk dolu kriminal bir gerilim.
Otomatik Portakal / 28 Eylül
Suç ve suçlunun tarihe karışacağı mükemmel insan modelini yaratmak adına insana dair hiçbir şeyin kalmadığı bir düzen düşünün. Özgür irade olmadığı zaman ahlaktan bahsetmek mümkün müdür? Zorunlu bir iyilik, seçilmiş bir kötülükten yeğ midir? Seçimin ortadan kalktığı bir toplumda, özgürlükten söz edilebilir mi?
Mükemmel insanların oluşturduğu mükemmel bir toplum, arzuları olmayan, seçme hakkı olmayan, otomatikleştirilmiş bir makineler yığınından ibaret değil midir? İyilik ve kötülük kavramlarını, şiddet, suç ve ceza düzleminde değerlendirirken bir suçlunun devlet eliyle ıslah edilme biçimi ve bunun sonuçlarını tartışan “Otomatik Portakal”; uyumsuz varoluşlarını düzen karşıtı bir yıkımda arayan, baskıcı toplumsal kontrole boyun eğmeyen, var olan tüm dillerden sıyrılarak öğretilmiş tüm kuralları reddeden Alex ve çetesinin ‘şiddete övgü’ niteliğindeki başkaldırışlarının hikayesinde tüm bu soruları, rap müziğinin provokatif diliyle yeniden soruyor.