Refik Halid Karay’ın “Eskici” öyküsü üzerine bir inceleme | Sibel Unur Özdemir

Nisan 24, 2024

Refik Halid Karay’ın “Eskici” öyküsü üzerine bir inceleme | Sibel Unur Özdemir

Refik Halid Karay önemli öykü yazarlarımızdan biridir. Memleket Hikayeleri ve Gurbet Hikayeleri içindeki birbirinden değişik öykülerle okurlarına güzel bir edebiyat şöleni sunmaktadır.

Ben, size Gurbet Hikayeleri kitabında yer alan Eskici isimli öyküden bahsetmek istiyorum. Bu öykü Karay’ın en bilindik eserlerinden olup ders kitaplarında de yer almıştır.

Önce öykü kişileri ile tanıştırayım sizi; Hasan, Hasan’ın halası ve Eskici.

Şimdi de öyküyü özetleyeyim;

Beş yaşındaki Hasan önce babasını, çok kısa bir süre sonra da annesini kaybetmiştir. Hal böyle olunca uzak akrabaları ve komşuları onun Filistin’de yaşayan halasının yanında daha rahat bir şekilde yaşamını sürdüreceğini düşünürler. Hasan’ı vapura bindirirler. Vapur Marmara’ya doğru yol alır. Hasan ilk önceleri geminin içindeki objeleri seyrederek eğlenir. Bir süre sonra gideceklere yere varan yolcular vapurdan inerler. Vapur sıcak memleketlere yaklaşınca hem coğrafya değişmiş hem de konuşulan dil Hasan’a yabancı gelmeye başlamıştır. Hayfa’ya geldiklerinde onu bir trene bindirirler. Artık anadilini duyamamaktadır. Mahzunlaşmıştır.

Hasan’ı bir istasyonda indirirler. Gerdanından, alnından, kollarından ve kulaklarından biçim biçim, sürü sürü altınlar sallanan kara çarşaflı, kara çatık kaşlı, kara iri benli bir kadındır halası. Halası ile gelen diğer kadınlar da kara çarşaflıdır. Hala, Hasan’ı göğsüne bastırır. Garipser Hasan çünkü kadının kokusu annesininkine benzememektedir. Çocuklar entarilerinin üstüne hırka yerine elbise, ceket giymişlerdir, saçları perçemli, başları takkelidir.

Garipser, haftalarca susar, konuşmaz Hasan.

Saçları kesilir, kıyafetleri değişir. Tandır ekmeğine alışır, yer sofrası ile tanışır. Çatal kaşık kullanmadan tandır ekmeğine dürümleyerek yemeyi öğrenir.

Bir gün halası sokaktan geçen bir eskiciyi çağırır. Konuşurlar, patlak, sökük, parça parça ayakkabıları onarması için anlaşırlar.

Eskici, iskemlesine oturur ve ayakkabıları onarmaya başlar. Hasan dört yanı duvarlı, tek katlı, basık ve toprak evde çok sıkılmaktadır. Eskici’yi izlemeye başlar. Bir müddet sonra kendini Eskici’nin yaptığı işe öyle kaptırır ki anadili ile “Çiviler ağzına batmaz mı senin?” diye soruverir. İşte o an olanlar olur. Eskici de ona bir soru yöneltir “Türk çocuğu musun be?”

Böylece aralarında sıcak bir diyalog başlar. Hasan İstanbul’dan Eskici ise İzmit’ten gelmiştir Arabistan’a. Hasan Kanlıca’daki evlerini, arkadaşı Mahmut’u, tünele bindiğini anlatır. Dikkatle inceler Eskici’nin yüzünü. Saç sakal dağınık, göğüs bağır açık, pantolonunun dizleri yamalı, dişleri eksik, suratı sarıdır.

“Sen niye buradasın?” diye sorar Hasan.

“Bir kabahat işledik de kaçtık.” olur Eskici’nin cevabı.

Arapça’yı anlamaya başladığı halde altı aydan beri susan Hasan bülbül gibi şakımakta, Eskici ile konuşmaktadır. İşini yavaşlatmıştır Eskici çocuğun anlattıklarını daha çok dinleyebilmek için.

Ancak ayakkabıların tamiri biter, ayrılık vakti gelir. Eskici’nin gideceğini öğrenince Hasan’ın yüreği burkulur. Ağlamaya başlar. Eskici de üzülür. Ağlamamasını söyler çocuğa. Daha çok ağlar Hasan, hıçkıra hıçkıra ağlar. Hasan bir daha Türkçe konuşacak birini bulamayacağına ağlamaktadır.

Eskici’nin nasırlaşmış yüreği yumuşamıştır, o da ağlamaktadır.

MEKÂN ve ZAMAN:

Öyküde karşımıza çıkan ilk mekân vapurdur. Vapurun içinde yer alan objelerle de tanışırız. Hayfa’yı öğreniriz. Daha sonra öykü trende devam eder. Trenin penceresinden görülen yerler anlatılır. Kıraç topraklardır buralar. Hasan’ın Kanlıca’daki evinin yanı sıra halasının evi, bahçesi hakkında da fikir sahibi oluruz.

Öyküde Arabistan sıcakları diye bahsedildiği için yaz mevsimi olduğunu düşünebiliriz ama bu bilginin yanı sıra zaman tam olarak belli değildir. Karay bu öyküyü 1938 yılında yazmıştır.

DİLİ, ANLATIMI ve TÜRÜ:

Eskici bir olay öyküsüdür. Giriş, gelişme ve sonuç bölümleri vardır.

Dili sade, akıcı ve samimidir.

Kısa cümleler kullanılması öykünün kolay anlaşılmasını sağlamaktadır.

Öykü, olimpik (Tanrısal) bakış açısı ile anlatılmıştı.

Kurgusu ve yazarın dil hakimiyeti çok iyidir.

Çevre tasvirleri, Hasan’ın ve Eskici’nin ruh halleri başarılı bir şekilde okura aktarılmış ve bir film izliyormuşçasına canlı bir anlatımla göz önüne serilmiştir.

ÖYKÜNÜN DÜŞÜNDÜRDÜKLERİ:

Okur olarak, İstanbul’dan Filistin’e gelmek zorunda bırakılan Hasan’ın memleketine, ana diline duyduğu özleme yüreğimiz sıkışarak tanıklık ediyoruz. Hasan, çocuk, anne babası yok, abartıyor diye düşünülebilir ancak Eskici’nin de onunla birlikte memleketini, ana dilini özlediğini görüyoruz. Demek ki insan ister çocuk ister yetişkin olsun sıla özlemini yüreğinin derinliklerinde mutlaka hissediyor.

ÖYKÜNÜN MESAJI:

Çocukların duydukları, anladıkları, konuştukları ilk dil anadilleridir. Ailesiyle, arkadaşlarıyla bu dil sayesinde iletişim kurarlar. Düşündüklerini söylemek ve öğrenmek istediklerine ulaşmak için anadili kullanırlar. Dil, bir millet için çok önemlidir. Kültür, tarih, sanat gibi kuşaktan kuşağa aktarılacak bilgiler, toplum bilincinin oluşması için ana dilin önemi büyüktür.

BU ÖYKÜDEN ETKİLENEREK BİR BAŞKA ŞEKİLDE KALEME ALDIĞIM SATIRLARLA REFİK HALİD KARAY’A VE ESKİCİ ÖYKÜSÜNE KOCAMAN BİR SELAM GÖNDERMEK İSTEDİM.

ESKİCİ

“Çiviler ağzına batmaz mı senin?” diye sorunca deştin derdimi

Bir o kadar da yumuşattın yüreğimi

Nasıl özlemişim memleketimi, dilimi,

Daha uzun kalabileyim diye yanında

Öyle yavaş onardım ki iskarpinleri

Fakat tükettim işimi

Şimdi soruyorsun bana “Gidiyor musun?” diye.

Ağlama be çocuk, ağlama

Sen gibi çocuk olduğum, kaçıp yad ellere gelmek zorunda kaldığım o günü hatırlatıyorsun

Ben alıştım sanıyordum Arabistan illerine

Meğerse kalbim nasırlaşmış

Özlememeyi öğrenmişim

Sil gözünün yaşını çocuk

Zaman dediğin nedir ki

Çabucak gelir geçer

Sen de gelirsin benim yaşıma memleketim diye diye

Gitme vakti çocuk

Ağlama be çocuk ağlama

Yüreğimi dağlama

Sen çok cici bir çocuksun, çok cici

Bense garip bir eskici

O yüzden artık gitmem gerek

Ama yine gelirim görmeye seni

“Sahi gelir misin?”

“Gelirim ya gelirim.

Sokaklarda bağırarak dolaşırım “Eskici Eskici “diye.

O zaman ben de her gün top oynarım çabuk eskisin diye pabuçlarım

Anlaştık be çocuk, anlaştık.

Yine konuşuruz bizim oralardan.

O sıra duyuldu halasının sesi

“Taal hun ya Hassen.”

“Seni çağırıyorlar.” dedi Eskici

“Beni çağırıyorlar.” dedi Hasan.

Sarıldı Eskici’ye sımsıkı.

Kucakladı Eskici sıcacık

Duyuldu tekrar halasının sesi

“Taal hun ya Hassen.”

edebiyathaber.net (24 Nisan 2024)

Yorum yapın